11 Nisan 2022 Pazartesi

LA RAYA GEÇİDİ, TİTİKAKA GÖLÜ, UROS YÜZEN ADALARI, PUNO, POMATA, DESAGUADERO (Puno Eyaleti/Departmento)

 

PUNO EYALETİ/Puno Departmento

Machu Picchu’dan, akşam trenle Ollantaytambo’ya, oradan da bizi alan aracımızla, geceyi geçirmek üzere Cusco’ya yola çıkıyor ve geç saatlerde otelimize varıyoruz. Sabah erken saatlerde yolculuk var.  Bu defaki hedefimiz, karayoluyla yaklaşık 400 km mesafede bulunan, Puno eyaleti’nin başkenti Puno.

PUNO EYALETİNDEKİ GEZİMİZ HAKKINDA

Puno eyaletindeki gezilerimizle, Güney Amerika gezimizin Peru bölümünü bitiriyoruz. Yol boyunca köylerden, kasabalardan geçeceğiz, fotoğraf molaları vereceğiz.  La Raya Sıradağları’nı ve La Raya Geçidi’ni aştıktan sonra Puno’ya varacağız.  Puno şehir turu, Titikaka Gölü ve göl üzerindeki yüzen ada Uros Adası’nı tekneyle ziyaret ve Pomata kasabası ziyaretiyle, Puno eyaletindeki gezimizi tamamlamış olacağız.

***

Puno eyaleti Peru’nun güneydoğusunda, Colao Platosu’nda yer alıyor. And Dağları, bölgenin %70’ini oluşturuyor. Doğusunda Bolivya Devleti, kuzeyinde Madre de Dios, batısında Cusco ve Arequipa ve güneyinde Tacna eyaletleri ile çevrelenmiş. 2017 sayımına göre nüfusu 1.172.697. Puno eyaletinin on üç bölgesi var. Eyaletin başkenti, Puno bölgesinin de başkenti olan, Titikaka Gölü kenarındaki Puno şehri.

Soğuk ve kuru bir iklime sahip. Yağmur mevsimi dört ay sürüyor. Puno eyaletindeki nüfusun çoğunluğunu yerli halk oluşturuyor. 2011 yılı itibariyle nüfusun %41,4’ü Keçuva, %30.39’u Aymara, %28,1’i ise İspanyolca konuşuyor. 

***

URCOS’DA OBJEKTİFİME TAKILANLAR

Cusco’dan başladığımız otobüs yolculuğunda, bir saat kadar yol aldıktan sonra, Urcos’da ilginç görüntüler yakalıyorum.

***

Banco de Nacion (Ulus Bankası) Önündeki Emekli Kuyruğu


Yirmi – otuz yıl kadar önce Türkiye’de, Ziraat Bankası önünde görmeye alışık olduğumuz, maaş kuyruklarına benzer bir kalabalığı, Urcos’da da görünce hemen deklanşörüme basıyorum. Banco de Nacion’un (Ulus Bankası) önünde bastonlarıyla, üzerine örtündükleri battaniyeleriyle mütevekkil bekleyen yerli amcalar, teyzeler, muhtemelen beklerken sohbet ediyor, dertleşiyor ve sosyalleşiyorlardı. Bu nostaljiyi yaşatan Banco de Nacion, Peru Devleti’ni finansal işlemler açısından yerel ve uluslararası düzeyde temsil ediyor. 403 şubesinden %87’si özel bankaların faaliyet göstermediği kırsal kesimde bulunuyor.

***

Parlak Karların Efendisi /MesihiAnıtı (Monumento Senor de Quyllurit)


Urcos’da fotoğrafını çektiğim bu anıtın arka planını araştırırken bir bakıma, Peru’da sıkça rastladığım İnka/Yerel halkın inancıyla, yerli halka zorla kabul ettirilen Hristiyanlık inancının bağdaştırıldığı senkretizmin kapısını da aralamış oluyorum.

1780 yılında Colquepunku Dağı’nda sürüsünü otlatan Mariano isimli Keçuvalı bir çocuk, burada Manuel isimli melez bir çocukla tanışmış ve arkadaş olmuşlar. Mariano’nun babası, sığırlarının arttığını görünce bunun Manuel isimli melez çocuktan olduğunu düşünmüş. Çocuğun yardımına karşılık, elbisesinden bir parça örnek alarak, aynısından yeni bir elbise hediye etmek istemiş. Ama alınan örnek sadece Cusco Başpiskoposunun kullandığı kumaştan olunca, çocuğu yakalamak için bir rahip gönderilmiş. Yakalanacağını anlayan çocuk yok olmuş ve taş üzerinde bir görüntüye dönüşmüş. Çoban çocuk Mariano da, hemen orada ölmüş. Mesihin bir çocuk şeklinde en son göründüğü ve Mariano’nun da gömüldüğü bu taş zamanla kutsal kabul edilip, bir hac yeri haline dönüşmüş.

Quylluriti festivali süresince,  on binlerce insan, her yılın Mayıs – Haziran aylarında, Quispicanchi’ye bağlı Mahuayani’den yürüyerek gidilen, 4.800 metre yüksekliğindeki Cinajara buzuluna hac ziyareti yapıyor. Böylece, hem İsa’ya, hem de çevrede bulunan dört dağdaki dağ tanrılarına tapmış oluyorlar.

***

KEÇUVALI KÖYLÜLERİN MOLASI  


Normal güzergâhımızda giderken, yakınlarından geçtiğimiz bir tarlada, mola vermiş Keçuvalı yerli köylüleri görüyoruz. Yerel rehberimizin önerisini büyük bir memnuniyetle kabul ediyor ve burada bir fotoğraf molası veriyoruz. Mola verdiğimiz yer, Canchis’e bağlı, tamamına yakınını Keçuvalıların oluşturduğu San Pedro kasabası yakınları.


Kadınlı erkekli bir arada ve genel olarak orta yaşlılar. Kırk – elli kişilik bu grup, ellerinde kürekleri ve çapaları, bizleri yadırgamadan ve bizlerden tedirgin olmadan sohbetlerine devam ediyorlar. Bize de, bu doğallıklarını, güler yüzlü ve rahatlık hissi veren duygularını çekimlere yansıtmak kalıyor.

***

Keçuva ve Aymara Yerli Kadınlarının Sırt Çantası/Heybesi ve Süsü “Aguayo”


Fotoğraf çekerken yerli kadınların; sırtlarında katlayıp, ön tarafta uçlarını bağladıkları rengârenk çizgili kumaştan sırt çantaları/heybeleri dikkatimi çekiyor.  Zaman zaman bu kumaştan sırt çantalarında bebeklerini, kimi zaman da kuzularını koyduklarını/taşıdıklarını görmüştüm, ama buraya çapalarını, küreklerini koyduklarına ilk defa şahit oluyorum.


Güney Amerika’daki yerli kadınların sırt çantası, omuz şalı, ceket veya süs olarak kullandıkları dikdörtgen şeklindeki bu giysiye “aguayo” deniyor. Keçuva ve Aymara kimliğinin bir sembolü haline gelen aguayo; lama, koyun veya Alpaka yününden dokunuyor ve doğal boyalarla boyanıyor.

***

LA RAYA GEÇİDİ (Abra La Raya) ve LA RAYA SIRADAĞARI (Cordillera La Raya)  


Cusco’dan Puno’ya giden rotanın en yüksek noktası olan La Raya Geçidi’nde mola veriyoruz. Denizden 4.338 metre yükseklikteki La Raya Geçidi, aynı zamanda Cusco ile Puno eyaletleri arasında sınırı da işaret ediyor. Mola yerinde, yerel el sanatları ve Alpaka yününden yapılmış hediyelik eşya satan Keçuvalı yerlilerin tezgâhlarını dolaşıyoruz, fotoğraf çekiyoruz.


Geçidin etrafı heybetli dağlarla çevrilmiş. Bunlardan biri de, hediyelik eşya satan bir tezgâhın arka planını oluşturuyordu. Ön planda tezgâh, arka planda görkemli dağı kadrajlayıp çekiyorum. Çektiğim dağın, 5.200 metre yüksekliğindeki Kunka Dağı olduğunu, sonradan öğreniyorum. Çektiğim diğer önemli bir dağ fotoğrafı ise denizden 5.489 metre yüksekliğiyle Chimboya Dağı oluyor. 


***

TİTİKAKA GÖLÜ VE UROS YÜZEN ADALARI


Güney Amerika’nın en büyük gölü olan Titikaka Gölü, Peru ile Bolivya arasında yer alıyor ve 8.288 km’lik bir alana sahip. Deniz seviyesinden 3.810 metre yüksekliğiyle, ticari gemilerin çalıştığı dünyanın en yüksek rakımlı göllerinden biri. Ortalama derinliği 140 -180 metre, en derin yeri 284 metre. Bir tatlı su gölü olan Titikaka’yı, irili ufaklı 25’den fazla nehir besliyor. Gölde 42 ada var. Bunlardan, İnka kalıntılarıyla bilinen Isla del Sol (Güneş Adası), Amantan, Taquile, Suriki, Uros ve Isla de Luna gibi bazıları yoğun nüfuslu. İnka inancına göre, Güneş Tanrısı’nın oğlu ve İnkaların kurucusu Manco Capac, Titikaka Gölü’nün köpüklerinden doğmuş. 

***

Uros Yüzen Adacıkları


“Yüzen Adalar”, Uros (veya Uru) halkı tarafından Titikaka Gölü’nün sığlıklarında yetişen kalın ve yüzer özellikteki Totora sazları kullanılarak yapılıyor. Bu bitki; ateş yakmak, yemek ve ilaç amaçlı olarak da kullanılıyor.


Efsaneye göre Uru halkı, Kolomb öncesinde Amazon’dan Titikaka Gölü çevresine göç etmiş. Ancak yerel halkın düşmanca tutumları nedeniyle, karada daha fazla kalamayıp, karadaki düşmanlarından kendilerini korumak amacıyla, derin sulara veya gölün başka bölgelerine taşınabilecek bu yüzen adacıkları inşa etmişler.

***

Yüzen Adacıklara Çıkıyor ve Evlerine Misafir Oluyoruz


Puno’dan motorumuzla yüzen bir adaya yaklaşıyoruz. Adada sazdan yapılmış beş ev var. Ada sakinleri bizi görünce, kıyıda el sallayarak sevinçle karşılıyorlar. Meydanda, sazları kesmeden uzunlamasına demetleyip, yerden 40-50 cm yükseklikte, 4-5 metre uzunluğunda bir oturma yeri hazırlamışlar; bizi buraya oturtuyorlar. Uru’lu iki kişi, meydanın ortasına koydukları köklerden oluşmuş, yarım metre büyüklüğünde yan yana iki büyük blokla, bize yüzen adaları nasıl yaptıklarını temsili olarak anlatıyor. 


Yerel rehberimizin de yardımıyla bu ve diğer konulardaki merakımızı giderip bilgilendikten sonra, bu defa gruplar halinde ayrı ayrı evlerinde misafir oluyoruz, yaşadıkları ortamları görüyoruz. Tek odalı kulübelerde yaşıyorlar. Bize yapmış oldukları el sanatı hediyelik eşyaları gösteriyorlar. Elimizden geldiği kadar alışveriş yapıyor ve bize evlerini açan bu insanlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. 

***

Mucizelere İnanır mısınız?


Sonunda ziyaretimizi bitirip, yüzen adadan ayrılıyoruz. Ayrılırken bir şey dikkatimi çekiyor. Bizi uğurlayanlar neşe içinde ellerini sallarken, evlerinde misafir olduğumuz ailenin 3-4 yaşlarındaki kızı mahzun görünüyordu. İçimi büyük bir üzüntü kaplıyor. “Keşke evlerinde misafir olduğumuz zaman şu küçük kıza bir hediye alsaydım, sevindirseydim”  diye hayıflanıyorum, kendime kızıyorum. Ancak ben daha bu düşüncelerle kendimi yiyip bitirirken, bir şeyler oluyor (bana mucize gibi gelen bir rastlantı) ve adaya tekrar dönmek zorunda kalıyoruz. Adaya bile çıkmamıza gerek kalmıyor ve ben motordan annesi ve babasının yardımıyla bu mahzun kıza 10 sol veriyorum. Hediyenin etkisi hemen kendisini gösteriyor ve gözleri ışıl ışıl parlayan bu küçük kız, avucunun içindeki parayla gülerek bana elini sallıyor, yani bir anlamda teşekkür ediyor.   

***

Adacıklarda Günlük Yaşam ve Adacıkların Yapımı


Ortalama 15x15 metre büyüklüğündeki bu adacıkların her birinde 3 – 4 aile kalabiliyor. Aileler, kendi aralarında anlaşmazlık yaşadıklarında, diğer taraf adanın bir parçasını kesip ayrılıyor. Gıda ihtiyaçlarını; farklı adalar, birbirleri arasında takas yaparak gideriyorlar. Kinoa, küçük balıklar, ördek yumurtası, fasulye ve patates çeşitleri ile besleniyorlar. Yüzen adalarda anaokulu ve ilkokul var. Üçüncü sınıfa kadar Aymaraca öğretiliyor. Üçünü sınıftan sonrası İspanyolca.

Yüzen adacıkların yapımı genelde Kasım – Aralık aylarında oluyor. Bu aylarda sular çekilince, totoa kökleri birleştirilip bloklar halinde iki metre kalınlığına getiriliyor. Sonra, bu blokların üzeri 1 metre yüksekliğe kadar sazlarla kaplanıyor. Böylece 2m kök + 1m sazdan oluşan bir ada yüzeyi meydana geliyor. Adaları en az iki, en çok otuz yıl kullanıyorlar.

***

Uros Yüzen Adacıkları Zamanla Turistik Bir Çekim Merkezi Olmuş

Daha önce kıyıdan 14 km uzakta olan Uros Adaları, 1986 yılındaki büyük fırtınadan sonra harap olunca, Uru’lar, Puno yakınlarında adacıklarını yeniden inşa edip, kıyıya yakın yaşamaya başlamışlar. Bu tarihten sonra da, yüzen adalar hem Puno, hem de Peru için turistik bir çekim merkezi olmuş. Adacıklarda yaşayanlar, motorlu teknelerle adalarına gelen ziyaretçilere el sanatları ürünlerini ve hediyelik eşyaları satarak, balıkçılık ve avcılık yaparak geçimlerini sağlamaya devam etmişler.

Doksan adet yüzen adacık varmış. Ancak turizm gelirlerinden herkesin eşit pay alabilmesi için bunların yarısı, dönüşümlü olarak ziyarete açılıyormuş. 

***

PUNO (Eyalet Başkenti)


Titikaka Gölü’nün kenarındaki şehrin 2017 sayımına göre nüfusu 128.637. Deniz seviyesinden 3.810 metre yüksekliği ile Peru’nun en yüksek dördüncü şehri. Şehirde en çok konuşulan diller İspanyolca, Keçuva dili ve Aymaraca. Puno’da; İspanyol nüfusuna ibadet ve yerlilere Hristiyanlığı öğretmek/Hristiyanlaştırmak için sömürge döneminde inşa edilmiş birkaç kilise bulunuyor. 

Şehir, 1668 yılında San Juan Bautista de Puno adıyla kurulmuş, daha sonra adı İspanya Kralı II. Charles’in onuruna San Carlos de Puno olarak değiştirilmiş. 1856’da kurulan San Carlos de Puno Üniversitesi; ilahiyat, tıp, hukuk, felsefe, edebiyat ve doğa bilimleri fakülteleriyle hizmete girmiş. 1871yılında kurulan Arequipa – Puno tren yolu hattıyla, Titikaka Gölü seferleri başlamış, böylece ticari faaliyetler, liman ve demiryolu ile entegre hale getirilmiş

Puno; uçsuz bucaksız yaylalarında ve ovalarında otlayan lama ve alpakalarıyla, aynı zamanda önemli bir hayvancılık ve tarım bölgesi. Alpaka, lama ve Koyunyünlerinin işlendiği dokuma tezgâhları, şehir açısından önemli bir iş kolu.  Şehir ekonomisinin bir kısmı da, Bolivya’dan kaçak yollarla gelen kaçak malların ticaretine dayanıyor.

Müzik ve dans, Puno folklorunun önemli bir parçası. Virgen de la Candelaria festivali 27 Kasım 2014’de UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası ilan edilmiş. Her yılın Şubat ayının ilk iki haftasında gerçekleşen festivale, 40 binden fazla dansçı ve 9 bin müzisyen katılıyor.  Puno, Peru’da turizm açısından en gelişmiş dördüncü şehir. 

***

Lima Caddesi


Uros Adacıkları ziyaretimiz sonrası otelimize yerleşiyoruz. Hava kararmıştı, henüz yemek yememiştik, ama ertesi sabah Puno’dan ayrılacak olmamıza rağmen, henüz kasabayı dolaşmamıştık bile. Hemen kendimizi dışarı atıyoruz. Tesadüf bu ya, Puno’nun en güzel caddesi Lima’da kendimizi buluyoruz. Burası, geniş ve ferah bir yaya caddesi. Işıl ışıl, tertemiz caddede, canlı bir kalabalık var. Yağmura aldırmayan insanlar, alışverişlerini yapıyor, gülüyor ve eğleniyorlar. Caddeyi takip edince küçük bir meydana/parka geliyoruz

***

Peru’nun Meydanları


Bu meydanı görünce bir daha anlıyoruz ki, Peru için şehircilik bakımından eleştirecek bir şeyler mutlaka söylenebilir, ama “meydanlar” söz konusu olunca, Peru’nun hakkını yememek gerekir. Büyük şehirlerinden, kasabasına ve köyüne kadar hemen hemen her yerleşim biriminde birçok meydan görmüştük. Kare planlı olan bu meydanlarda, meydanın kendisi kadar, etrafını çevreleyen yapıların görselliği de birlikte ele alınmış ve tasarlanmıştı. Sonuçta, estetik değeri olan bu geniş, ferah meydanlar halk tarafından benimsenmiş,  halkla birlikte yaşayıp soluk alan, halkın kendisini bulduğu mekânlar haline dönüşmüş ve bu da Peru için bir yüz akı olmuştu. Bu bakımdan, İspanyol işgaliyle gelen bir şehircilik uygulaması olsa bile, bağımsızlığının üzerinden yaklaşık iki yüz yıl geçmiş olmasına rağmen bu uygulamayı, bu meydanları hâlâ koruyan ve yaşatan Ülke’nin önemini de unutmamak lazım.

***

Pino Park (Parque Pino)


Parkın ortasında, 15 Ocak 1881’de Miroflores’de Şili’ye karşı Ülkesini korurken ölen savaş kahramanı Manuel Pino adına dikilen bir anıt yer alıyor. Savaşa rütbesiz bir asker olarak katılan Pino, aynı zamanda politikacı, avukat ve gazeteciymiş.


Parkın bir tarafında, 1825’de Simon Bolivar tarafından kurulan “Glorioso Colegio Nacional San Carlos” okulu var.  Puno Bilim ve Sanat Koleji olarak kurulan  “Glorioso Colegio Nacional San Carlos”(Şanlı San Carlos Ulusal Koleji) günümüzde halen ilk, orta ve lise düzeyinde öğrenime devam ediyor. Parkın etrafındaki diğer önemli bir yapı “Santuario de la Virgen de la Candelaria” kilisesi. Puno’nun önemli festivallerinden Virgen de la Candelaria şenlikleri de Şubat ayının ilk yarısında bu parkta yapılıyormuş.

***

REHBERİMİZDEN İNKA VE AND HALKLARI HAKKINDA KISA BİLGİLER


Bolivya sınırına doğru yol alırken, yerel rehberimiz yol boyunca bilgiler veriyor:

* Güney Amerika’da yerliler,  toprak verimi ile insan doğurganlığı arasında bir ilişki kuruyorlar. 5 Eylül’de Toprak Ana Hasat Festivali’ni kutluyorlar. Evlenmek için en iyi ayın Ağustos ayı olduğuna inanıyorlar.

* Yaşamın devamlılığı için dört temel: 1) Doğurganlık, 2) Hava, 3) Toprak, 4) Su

* Bir çocuk doğduğunda, çocuğun üzerine bir hayvan resmi çizilirmiş ve bu hayvanın o çocuğa sahip çıkacağına, koruyacağına inanılırmış.

* İnkaların inanışı; 1) Anlamak, 2) İnanmak, 3) Çalışmak, üzerine kuruluymuş.

* Mutluluk = Sevgi, Yardımlaşma, Bilgelik

* İnka kuralları: 1) Yalan söyleme, 2) Tembel olma, 3) Çalma

* 1) Gökyüzünden gelen yağmur, 2) Yeryüzündeki toprak, 3) Yeraltı dünyası: bu üçüyle uyum içinde olmalıyız.

* Ölümü ikinci yaşama geçiş olarak görüyorlar. Ölülerini fetüs pozisyonunda gömüyorlar. Ölünce, beden yeraltına, ruh ise gökyüzüne gidiyor.

* 1 Kasım’da Ölüler Gecesinde (Night of Dead); ölülerin ruhlarının, mezarlarına geldiğine inanılıyor.

***

POMATA


Rehberimizin verdiği bilgileri dinleyerek sınır geçiş noktası olan Desaguadero’ya 40 km kala Pomata kasabasına geliyor ve burada bir fotoğraf molası veriyoruz. Titikaka Gölü’nün güneybatı kıyısında yer alan Pomata kasabası, Puno eyaletinin Chucuito bölgesine bağlı bulunuyor. Pomata adı, “pumanın evi” anlamındaki Aymara deyimi “puma uta”dan geliyor ve pumanın evini ifade ediyor. Puno şehrine 105 km uzaklıkta ve deniz seviyesinden 3.863 m yükseklikteki kasabada sıcaklıklar, tüm yıl itibariyle ortalama 8 – 10 derce arasında. Pomata’da yaşayanların büyük bölümünü Aymara asıllı yerliler oluşturuyor. Anadili Aymaraca olan nüfusun oranı % 80.

Aracımız bizi her zaman olduğu gibi kasabanın meydanına bırakıyor. Meydanın (Plaza de Armas de Pomata) düzenlemesi ve meydanı çevreleyen yapıların etkileyiciliği bizi şaşırtmıyor ve bir defa daha takdir duygularımızı birbirimize ifade ediyoruz. 

***

Banka Önünde Bekleyen Aymara Yerlilerinin Portrelerini Çekiyoruz


Şans eseri, meydana bakan Banco de la Nacion’un (Belediye Binasının zemin katında) önünde bekleyen 40-50 kişilik, tamamı Aymara yerlisi olan kadınlı erkekli, orta yaşlı bir kalabalık vardı. Kimileri bankanın merdivenlerinde, kimisi kaldırımda oturmuş, bir kısmı da ayakta bekliyorlardı. Güzel güneşli bir günde, hem bekliyorlar, hem de kendi aralarında sohbet edip, bu güzel havanın tadını çıkarıyorlardı. Biz de kendilerine has çeşit çeşit kıyafetleriyle, şapkalarıyla Aymara yerlilerinin portrelerini çekme fırsatı elde ediyoruz.   

***

Aymara ve Keçuva Kadınlarının Melon Şapka Tutkusu


Banka önünde oturan 3-4 kişilik Aymara kadınını görüyorum. Sırtlarındaki aguayoları, yerel kıyafetleri, içten gülüşleri ve başlarına zarifçe kondurulmuş melon şapkalarıyla dikkatimi çekiyorlar. İçten gülüşleri kadar, melon şapka sevdalarının da fotoğrafa ayrı bir güzellik kattığını düşünerek deklanşörüme basıyorum. 


Keçuva ve Aymara kadınları ilk defa 1920’lerde melon şapka kullanmaya başlamışlar. Rivayete göre, o yıllarda demiryolu yapımında çalışan Avrupalılara satılmak için, İngiltere’den Peru ve Bolivya’ya önemli miktarda melon şapka getirtilmiş. Ancak şapkalar çok küçük bulununca, satılamayıp ellerinde kalmış. Bunun üzerine, bu şapkaların Avrupalı kadınlar arasında moda olduğu söylentisiyle birlikte, şapkalar yerli kadınlara dağıtılmış. O günden bugüne, melon şapka, yerli kadınlar arasında öyle büyük bir kabul görmüş ki neredeyse etnik kimliklerinin bir parçası haline gelmiş. 

İspanyolca “bombin” denilen melon şapkalarının yerli kadınlarca giyim tarzı ise biraz ustalık ve pratik gerektiriyor. Tam olarak giyilmediği ve başın üzerinde bir taç gibi durduğu için her an yere düşme riski taşıyor. Ama yerli kadınlar, büyük bir zerafetle bu riski göğüslüyor ve şapkalarından vazgeçmiyorlar.

***

Küçük Kız ile Köpeğinin Fotoğraflarını Çekerken Duygu Dolu Anlar


Meydan kadar, meydana yakın ara sokaklarda da dolaşıyoruz. Bu sokaklardan birinde 5-6 yaşlarında bir kız çocuğunu, köpeği ile oynarken görüyoruz. Çocuğun, köpekle sarmaş dolaş olması, köpeğin de aynı şekilde patileriyle kıza sarılması ilginç sahnelerdi. Karşılıklı sevgi ve şefkat sahneleri, köpeklerin, çocuklardaki masumiyeti sezdikleri için aynı şefkat diliyle karşılık verdiklerini gösteriyordu bize belki de…

***

Santiago Apostol Kilisesi (Iglesia de Santiago Apostol)


Meydanın bir tarafında Iglesia de Santiago Apostol Kilisesi var. Kilise kırmızımsı taşlarla ve Mestizo (veya And Barok) tarzında, 1756 yılında yapılmış. Kilise’nin içinde, kimi piskopos ve başpiskoposların kalıntılarının bulunduğu yer altı mezarları varmış. Kilise, Cusco Okulu tarzında çok sayıda tabloya sahip. 

***

Ramon Castilla y Marquesado Anıtı


Meydanın ortasında, 1797 – 1867 yılları arasında yaşayan ve üç defa Peru Devlet Başkanı olarak görev yapan Ramon Castilla y Marquesado’nun bir büstü bulunuyor. Ramon Castillo y Marquesado; Peru’nun bağımsızlığı için savaşan Libertadores ordusunun komuta kademesinde bulunması, Castilla hükümetleri zamanında köleliği ortadan kaldırması ve devleti modernize etmesi ile tanınıyor.

***

DESAGUADERO


Öğleye doğru Peru ile Bolivya arasında bir sınır kasabası olan Desaguadero’ya varıyoruz. Ortasından geçen Desaguadero Nehri, hem kasabayı ikiye bölüyor, hem de Peru ve Bolivya arasında bir sınır oluşturuyor. Bu aynı isimli kasabanın Peru’daki bölümü 2017 sayımına göre 13.787 nüfuslu ve Puno eyaletinin Chucuito bölgesine,  Bolivya’da kalan bölümü ise 2019 sayımına göre 7.638 nüfuslu ve La Paz’ın İngari bölümüne bağlı. 

Desaguadero’da Peru gezimiz bitiyor ve araç değiştirerek ve Bolivya sınırından içeri giriyoruz.

***

PUNO'DAN ENSTANTANELER










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder