10 Nisan 2022 Pazar

ICA, HUACACHİNA, BALLESTAS ADALARI, NAZCA ÇİZGİLERİ (IcaEyaleti/Departmento)

 

ICA EYALETİ/Ica Departmento

Ica, Peru’nun 26 eyaletinden biri. Nüfusu 850.000 olan (2017 sayımı) eyalet, beş bölgeye ayrılmış. Ica şehri, hem eyaletin, hem de Ica bölgesinin başkenti. Diğer dört bölgeyi ise; Chinca (Başkent= Chinca Alto), Nazca (Başkent= Nazca), Palpa (Başkent= Palpa) ve Pisco (Başkent= Pisco) oluşturuyor. Batısında Pasifik Okyanusu, kuzeyinde Lima, doğusunda Huancavelica ve Ayacucho, güneyinde ise Arequipa eyaletleri bulunuyor.

Ica eyaleti, gezimizin önemli duraklarından birkaçına ev sahipliği yapıyor. Başkent Ica’ya bağlı Huacachina’da Huacachina Vahası’nı, Pisco bölgesinde Islas Ballestas’ı (Ballestas Adaları) ve Paracas Ulusal Koruma Alanı’nı, Nazca Bölgesinde de Nazca Çizgileri’ni göreceğiz.

***

ICA VE HUACACHINA VAHASI

Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra Lima’dan ayrılıyoruz. Yolculuğumuz özel aracımızla ve 300 kilometrelik yolu yaklaşık 4 saatte alacağız. Güneye doğru Pasifik kıyılarını ve kum çölü rotasını takip ediyoruz. Ica’daki otelimize varmadan önce, Ica’ya 8 km. mesafedeki Huacachina Vahası’nı ziyaret edeceğiz.

Otobüs yolculuğunda da olsa keşif ve merak tutkumuz bizi bırakmıyor. Bu ülkeye dair, bu ülkeye ait farklı bir şeyler görebilir miyiz diye dikkat ve heyecanla otobüsümüzden dışarısını izliyoruz. Issız çöllerden, yamaçlarda tek katlı, gecekondumsu evlerin oluşturduğu kasabalardan, mütevazı yol boyu lokantalarının önünden geçiyoruz.

***

Tarlada Çalışan Köylüleri İzlemek İçin Fotoğraf Molası


Ica’ya yaklaştıkça canlılığın arttığını fark ediyor ve yol boyunca tarlalarda çalışan köylüleri görüyoruz. Peru’nun kırsalını daha yakından izlemek ve fotoğraflamak için bunu bir fırsat olarak değerlendirip, iki defa mola veriyoruz.  Köylüler harıl harıl çalışırken biz de en iyi kareleri almak için kendimizle yarışıyoruz. 


Sonrasında,  Ica’ya 20 km. kala içinden geçtiğimiz Salas Kasabasının sessiz, sakin, temiz hali dikkatimi çekiyor. Fırsatı kaçırmıyor ve modern tarzda inşa edilmiş, cephesinde resim, heykel ve süslemeler bulunan küçük bir kiliseyi fotoğraflıyorum.

***

“Huacachina Vahası” Görüp Görebileceğim En Mükemmel Vaha!


Molalarla birlikte beş saatlik bir yolculuktan sonra Huacachina’ya geliyoruz. Huacachina, başkent Ica’ya 5 km. mesafede, küçük bir vaha etrafında kurulmuş, etrafı kum tepeleriyle çevrili bir köy. Binlerce turiste ev sahipliği yapmasına rağmen daimi nüfusu 100 civarında. Vaha öylesine değerli ki, 1991 yılında basılan “50 neuvo sol” banknotun arkasına bile resmedilmiş. Adı, Quechua dilinde “Gizli Lagün” anlamına geliyor.


Öğle yemeğimizi vaha manzaralı bir lokantada yedikten sonra vahayı keşfetmeye koyuluyoruz. Doğrusu ben hâlâ şaşkındım. Kum tepelerinin bulunduğu bir çöl ortamında, yemyeşil ağaçlarla, palmiyelerle çevrili küçük bir gölden oluşan vaha, öylesine doğal, öylesine ideal ve güzeldi ki, böyle mükemmellikteki bir vahayı ancak filmlerde görebileceğimi düşünürdüm. Böylesine hayranlıkla vahanın kenarında yürüyor, bir yandan da manzarayı fotoğraflıyorum. Perulu bir anne de, kızı ve torunlarıyla bir anda kadraja girince, karşılıklı güzel bir iletişim kuruyoruz ve bir anı olarak bana içten bir poz veriyorlar.

***


Gölün sularının ve çamurunun kimi hastalıklara iyi geldiğine inanıldığı için göle girenler de var. Ayrıca, sandal veya kano ile gölde gezinti yapılabiliyor. Gölün kıyısından bu defa kum tepelerine doğru tırmanıyoruz. Özel yapım arazi arabalarıyla kum tepeleri arasında dolaşanlar, kum sörfü yapanlar, uzaklardaki devasa kum tepelerine tırmananlar ve uçurtma uçuran birkaç çocuk, bu harika vaha manzarasını tamamlıyorlardı. Hâkim bir noktadan bu eşsiz güzellikteki vahanın panoramik bir fotoğrafını alıyor ve tekrar gölün kenarına geliyoruz. 

***


Gerek vahanın kumullarında, gerekse göl kenarındaki ağaçlıklarda rastladığım ilginç kuş türleri de benim için bir piyango gibi oluyor.18-200 mm mercekli makinamla elimden geldiği kadar yaklaşarak Gece Balıkçılı (Nycticorax nycticorax), Ateş Renkli Sinekkapan (Pyrocephalus rubinus/obscurus group), Amerika Sutavuğu (Gallinula galeata) ve Peru Kumrusu’nu (Zenaida meloda) çekiyorum.

***

ICA ŞEHİR MEZARLIĞI’NDA TANIK OLDUĞUMUZ “FARKLI KÜLTÜR” ŞAŞIRTIYOR!

Ica Şehir Mezarlığı (Saraya Genel Mezarlığı), Huacachina Vahası’ndan sonra Ica’daki ikinci durağımız oluyor. Saraya Genel Mezarlığı(Cementerio General de Saraja), 1848 yılında kurulmuş olan Ica Yardım Derneği tarafından işletiliyor. Yaşlı ve Kadın evleri, aş evleri, toplum destek programları ile hizmet veriyor. Dernek; Saraya Genel Mezarlığı, emlak kiralama ve cenaze hizmetleri gibi faaliyetlerle kendi gelirini temin ediyor.

***

Mezarlığa girerken bizi ilk şaşırtan cenazelerin, apartman blokları gibi inşa edilmiş yedi katlı yapılarda, her cenaze için ayrılmış cephesi 0,75x0,65 metre, uzunluğu ise 2,5 metre olan kompartımanlara/nişlere defnedilmesi oluyor.  

Altı metre yüksekliğinde, beş metre eninde, yedi katlı uzun bloklar, birbirine paralel olarak konumlanmış.  Blokların arasında, törenlerin ve ziyaretlerin rahatça yapılabilmesi için geniş bir sokak/cadde oluşturacak kadar boşluklar bırakılmış.  

***

Mezarlıkta Müzikli Anma Törenleri


Henüz şaşkınlığım geçmemişken, uzaktan Latin ezgileri kulağıma çalınıyor ve bunu görebilmek için sesin geldiği sokağa giriyorum. Müzikli bir anma törenine tesadüf ettiğimi anlıyorum. Gerçi daha sonra bu müzikli anma törenlerine diğer bloklar arasında da sıkça rastlayacaktım. Bir gitarist ve bir vurmalı çalgıcıdan (Peru kökenli Cajon adlı sandık şeklinde bir enstrüman çalıyordu) ibaret grup, 8-10 kişilik ziyaretçiler adına mini bir konser veriyordu. Gerek Latin müziğinin ezgisi, gerekse gitarın tınısı hoşuma gittiği için tören sahiplerini de rahatsız etmeden, uzaktan da olsa bu anları kaydediyorum. https://www.youtube.com/watch?v=-DQ3AzqaeHA&ab_channel=ahmetkanivatanda%C5%9F

***

Cenaze Törenleri Şarkılar ve Danslar Eşliğinde Yapılıyor

Cenaze törenleri de şarkılar ve danslar eşliğinde yapılıyor. Cenaze, mezarlığın girişindeki tören alanına şarkılarla konuluyor ve tabut açılarak yakınlarının son kez vedalaşması bekleniyor. Daha sonra tabut sırtlanarak konulacağı kompartımana/nişe doğru yola çıkıyor. Tabuta konfetiler atılıyor, en önde ölen kişinin resminin olduğu büyük bir afiş taşınıyor.


Bu şekilde tören yapılması, Peruluların İnka öncesi uygarlıklardan “üçleme” inancına dayanıyor. Ölüm, yeni bir boyutta yeniden doğmak anlamına geldiği için, ölülerini bu yeni hayatlarına şenliklerle uğurluyorlar. Bu inançla bağlantılı olarak yerel rehberimiz; işgalci İspanyolların, yerli halkı öldürmekle tehdit ederek Hristiyanlaştırmaya çalıştığını, ancak ölümden sonraki yaşamı kutsal kabul eden yerliler için bu öldürme tehditinin hiç de korkutucu olmadığını, söylüyor.   

***


Bir nişin maliyeti geçici (10 yıl) veya kalıcı olmasına göre 3.000 ile 11.000 Sol arasında değişiyor. Mezarlıklarda, kompartımanların/nişlerin temizliğini yaptırdıkları merdivenli çocuklar var. Mezar başına 2 Sol alıyorlar. Ölülerini ziyaret edenler, mezarlıkta hazır bekleyen müzik ekiplerini kiralayıp, mezar başında tören yapabiliyorlar.

***

 PISCO VE BALLESTAS ADALARI (La Islas Ballestas) 

Sabah kahvaltısından sonra Ica şehrindeki otelimizden ayrılıyoruz. Rotamız, 1 saat mesafedeki Pisco bölgesinde (Paracas ilçesi) bulunan Paracas Doğal Yaşamı Koruma Milli Parkı ve Ballestas Adaları.

Paracas Milli Parkı’nı oluşturan ve bir çölden ibaret olan Paracas Yarımadası, çöl ile okyanus eko sistemlerinin buluştuğu bir yer. Antarktika’dan başlayıp, tüm Güney Amerika’nın batı kıyılarını kat eden Humboldt soğuk su akıntısı, bulunduğu bölgede son derece üretken bir ekosistemyaratıyor. Sahip olduğu bu özellik nedeniyle çok zengin bir deniz hayvanları ve kuş türlerini barındırıyor. Paracas Ulusal Koruma Rezervi içerisinde, tür açısından aynı zenginlikte olan Ballestas Adaları da var. İnsanların girmesi yasak olduğu için bu adalara jet motorlu tekne ile yaklaşmaya çalışacağız.

***

Hotel Paracas Resort’un Plajı Adeta Bir Kuş Cenneti!


Ballestas Adaları’na yapacağımız iki saatlik tekne turu, son yıllarda turizmde önemli bir gelişme gösteren Paracas isimli küçük bir liman kasabasından başlayacak. Aracımız bizi 5 yıldızlı Hotel Paracas Resort’un önüne bırakıyor. 


Teknemiz, Otelin özel iskelesinden hareket edecek. Ben, tekneden ve uzaktan çekim yapmak zorunda olduğumuzu dikkate alarak daha önceden makinamı hazırlamış, 18 – 200 mm lensi çıkartıp, 100 – 400 mm zoom lensi takmıştım. Teknemizin yarım saat kadar sonra geleceği söylenince, uzaktan pelikanları gördüğüm için otelin plajına doğru bir hevesle yürüyorum. Mevsim kış olduğundan, kıyılar kısmen yosunlu ve ortam sessiz sakindi.

***

Farklı türler çekme hevesi uğruna Türkiye’de birçok yere gitmiştim. Hiçbir zaman da bu heyecanda bir azalma olmamıştı. Ama şimdi durum biraz farklıydı. Dünyanın bir ucunda, belki bir daha gelemeyeceğim buraya özgü türler çekiyor olmanın bambaşka bir heyecanı vardı. 


Plajdaki yarım saatlik süre içinde, özellikle Peru Pelikanı’nın(Pelecanus thagus) iyi bir fotoğrafını almaya çalışıyorum. Sonrasında Kül Rengi Martı (Leucophaeus modestus), Yosun Martısı (Larus dominicanus), Peru Sümsükkuşu (Sula variegata) ve Türkiye’de de olan Taşçeviren (Arenaria interpres)’i çekiyorum. Zaten zaman da su gibi akıyor ve ben iskeleye döndüğümden kısa bir süre sonra teknemiz geliyor ve adalara yolculuğumuz başlıyor. 

***

Ballestas Adaları’na Tekne Yolculuğumuz Başlıyor


Ballestas Adaları, kayalık üç adadan oluşuyor ve 1.543 canlı türüne sahip. Bu türlerden 216’sı kuşlara, 19’u memelilere, 52’si balıklara, 6’sı da sürüngenlere ait. Deniz Aslanı, Kürklü Fok, kaplumbağalar, yunuslar, balinalar, Peru Sümsük kuşu, Peru Pelikanı, Kırmızı Ayaklı Karabatak, İnka Sumrusu, Humboldt Pengueni, Mavi Ayaklı Sümsük kuşu bu türlerden en dikkati çekenler.

***


Ballestas Adaları, insanlara ve yapılaşmaya yasak. Adaya tek çıkış, bir iskele ve halat merdivenle sağlanıyor. Adalar, sayısız kuşlara ev sahipliği yaptığı için, “guano” adı verilen ve bitkiler için son derece faydalı olan azot, fosfat ve potasyum içeren kuş gübresi açısından da hayli zengin. Öyle ki, 19. Yüzyılın ikinci yarısında Peru’nun ihracatının büyük bir bölümünü “guano” satışı oluşturuyormuş. Zamanla, 20. Yüzyılda sentetik gübre, “guano”nun yerini almış olsa da, son yıllarda organik tarımın yaygınlaşmasıyla, guano’ya olan talep yeniden canlanıyor.  

***

“Dağ Başını Duman Almış” Marşını Söylüyoruz!

Can yeleklerimizi giyip, teknede yerlerimizi alıyoruz. Teknemiz yaklaşık 15-20 kişilik. On iki kişilik grubumuz, neredeyse teknenin tamamını oluşturuyor. Bir sürat motoru gibi ilerleyen teknemiz, adrenalimizi yükseltiyor. Hızını alamayan arkadaki dörtlü arkadaşlarımız hep bir ağızdan “Dağ Başını Duman Almış” marşını var güçleriyle, söylüyorlar. Biz de aynı coşkuyla kendilerine katılıyoruz. Nasıl olsa adalara daha çok var. Ancak biraz sonra teknemiz yavaşlıyor ve rehberimiz, yanından geçtiğimiz Paracas Yarımadası’nın yamacını gösterip açıklamalarda bulunuyor.

***

Paracas Şamdanı (El Candelabro)


Rehberimizin işaret ettiği yere bakıyoruz. Yarımadanın yamacında, Nazca Çizgileri’ni hatırlatan devasa bir şekil (geoglif) görüyoruz. Biraz daha dikkatli bakınca, bunun üç kollu bir şamdana benzediği anlaşılıyor. Bundan dolayı da bu geoglife El Candelabro (Şamdan) adı verilmiş. Yamaçtaki 181 x 244 metre boyutlarındaki bu şekil, 19 kilometre uzaktan görülebiliyormuş. Görüntü, şekildeki çizgilerin yamacın sertleşmiş kum yüzeyine bir metre derinlikte hendekler şeklinde kazılmasıyla oluşturulmuş.

***

Gökyüzü ve Adalar Kuşlarla Dolup Taşıyor!


Artık adalara gittikçe yaklaşıyoruz. Önce uzaklardan, adaların üzerinden dalga dalga bir bulut gibi gökyüzünü kaplayan kuş sürülerini görüyoruz. Bu kuş sürüleri bitiyor, sonra diğeri başlıyor. Anlayacağınız gökyüzü ve adaların tamamı silme, kuşlarla dolup taşıyor. Adalara iyice yaklaştığımızda, teknemiz de yavaşlıyor ve biz de böylece daha iyi fotoğraf alabilme şansını yakalamış oluyoruz.  



Hemen biraz ilerimizde, devasa vücuduyla kayaların üzerinde tek başına güneşlenen Deniz Aslanı tüm heybetiyle beliriyor. Bunu diğer kuşlar takip ediyor: Peru Pelikanı (Pelecanus thagus) , Mavi Ayaklı Sümsük kuşu (Sula nebouxii), Peru Sümsük kuşu (Sula variegata), İnka Sumrusu (Larosternainca), Kırmızı Ayaklı Karabatak (Phalacrocorax gaimardi), Humboldt Pengueni (Spheniscus humboldti) ve ağzında kocaman bir balıkla Guano Karabatağı (Leucocarbo bougainvillii).



***


Bunun dışında kayaların denizle buluştuğu bir seviyede bambaşka bir hayatı fark ediyoruz. Kayalara tutunmuş envaiçeşit denizyıldızı, yengeçler, istiridyeler ve diğer deniz canlıları, adanın karış karış her noktasında nasıl zengin bir yaşamın olduğunu bize gösteriyor.

***

PARACAS – NAZCA GÜZERGÂHINDA YOLUMUZU KAYBEDİYORUZ!

Ballestas Adaları ziyaretimiz bitiyor ve bu defa Nazca Çizgileri’ni görmek için Nazca’ya hareket ediyoruz. Yolculuğumuz yaklaşık üç saat sürecek. Bir saatlik bir yoldan sonra Ica şehir merkezini de geçip, çöl boyunca yola devam ediyoruz. Bir ara şoförümüzün ve yerel rehberimizin telaşlı konuşmalarına şahit oluyor ve meraklanıyoruz… Yolu kaybetmişiz!

***

Kaybolduğumuz Yol Bizi, Perulular İçin Çok Önemli Olan Bir Kiliseye Götürüyor


Neyse, yaklaşık bir saatlik bir zaman kaybından sonra doğru rotayı buluyoruz.  Aracımız doğru güzergâhı bulmaya çalışırken, yol üzerinde rastladığımız bir kilise; duruşuyla, renkleriyle, mimarisiyle dikkatimi çekiyor ve hemen bir karesini alıyorum. Normalde rotamızın dışında olan, ama yolumuzu kaybettiğimiz için tesadüfen rastladığımız bu kilisenin, daha sonra, Perulular için manevi değeri çok yüksek olan “La Virgen del Rosario de Yauca” kilisesi olduğunu öğreniyorum. Ica’nın yaklaşık 30 km. güneydoğusunda bulunan Kilise’de, her yılın Ekim ayının ilk Pazar günü büyük bir kutlama düzenleniyor ve insanlar hac ziyareti yapmış oluyorlar. Ayrıca kutlamadan önceki Cumartesi gecesi, şehir merkezi Ica’dan 30 kilometrelik yolu 5-6 saatte yürüyerek de hacı olunuyor.  

***


Biraz kaybolma biraz keşif falan derken, zaman hızla akıp gidiyor. Yol boyunca kayda değer olarak Ica bölgesi’ne bağlı Santiago İlçesi’nde gördüğüm kehribar ve beyaz renkli, etkileyici “Iglesia Santiago”  kilisesini çektikten sonra Nazca Bölgesi’nin başkenti Nazca’ya geliyoruz.

NAZCA VE “NAZCA ÇİZGİLERİ”

Nazca, Nazca Çizgileri ziyaretçi akınının kazandırdığı turizm zenginliği yanında, madencilik ve tarım açısından da gelişmiş 49.000 nüfuslu bir şehir.

***

“Nazca Çizgileri” Nasıl Ortaya Çıkarılmış?


Nazca çizgilerinden ilk defa, 1553 yılında yayınlanan bir kitapta bahsediliyor. Ancak bu çizgilerin gündeme gelmesi 1927 yılında bölgeyi gezen ve çizgileri inceleyen Perulu arkeolog Toribio Mejia Xesspe tarafından olmuş. Alman kökenli Perulu arkeolog Maria Reiche Grosse – Neumann, 1941 yılında başlayıp, 1998 yılında Lima’da ölümüne kadar süren çalışmalarıyla, Nazca Çizgileri’ni inceleyen en önde gelen bilim insanlarından biri. “Çizgilerin Hanımı” olarak da bilinen Maria Reiche’ın Lima’daki evi bugün bir müzeye dönüştürülmüş. 

M.Ö. 500 ile M.S. 500 yılları arasına tarihlenen bu çizgilerin, gökyüzündeki tanrıları tarafından görülebilmeleri için Nazca halkınca yapıldığı tahmin ediliyor. Nazca Çizgileri, 1994 yılında Unesco Dünya Miras Alanı olarak belirlenmiş. 

***

Devasa Şekiller Nasıl Yapılmış ve Niye Bozulmuyor?


Nazca’daki çizgiler (geoglif tasarımları); Nazca Çölü’nün yüzeyini kaplayan kırmızımsı, kahverengi, demir oksitli çakılların tasarıma uygun olarak, 10 – 15 cm derinliğinde ve 30 - 40 cm genişliğinde kazılmasıyla oluşturulmuş.  Bu kırmızı renkli çakıllar kaldırıldığında, kazılan yerin zemininde ortaya çıkan sarı – gri renkli killi toprak, çevredeki arazi yüzeyiyle renk açısından keskin bir kontrastlık oluşturarak, çizgilerin görünmesini sağlıyor. Ayrıca kazılan yerdeki killi tabaka yüksek miktarda kireç içerdiğinden, sabah sisinden gelen nemle katılaşıyor ve çizgilerin erozyondan bozulmasını önlüyor. Öte yandan, Nazca bölgesinin aşırı kuru, rüzgârsız ve sabit iklimi de çizgilerin bozulmamasına, dolayısıyla çizgilerin açıkta kalmasına ve görünür olmasına yardımcı oluyor.

***

Mevcut şekiller arasında yüzlerce basit ve geometrik çizgiler olduğu gibi, 70’den fazlası sinekkuşu, örümcek, balık, akbaba, balıkçıl, maymun, kertenkele, köpek, kedi gibi zoomorfik(hayvan biçimli) tasarımlar. Ancak bunlara ilaveten ağaç ve çiçek gibi tasarımlar da var.

Çizgilerin bazılarını en iyi havadan (500 metre yukardan) görülen şekiller oluşturuyor. Ancak, bu şekiller çevredeki tepelerden ve yüksek yerlerden de görülebilir. Şekillerden; sinekkuşu 93 metre, akbaba 134 metre, maymun 93 metre, örümcek 47 metre uzunluğunda.

***

Erich von Daniken - Tanrıların Arabaları ve Nazca Çizgileri

İsviçreli yazar Erich von Daniken, 1969 yılında yayınlanan ve milyonlar satan Tanrıların Arabaları (Chariots of the Gods) kitabında; benzer birçok iddialarının yanında, Nazca Çizgileri’nin dünya dışı varlıkların/uzaylıların talimatı üzerine yapıldığını ve uzay araçları için iniş pisti olabileceğini öne sürmüştü. Daha sonra birçok bilim adamı tarafından yayınlanan makale ve kitaplarda, Erich von Daniken’in tüm iddiaları/tezleri çürütüldü veya eleştirildi. Nazca Çizgileri konusunda buna benzer bir çalışmayı da Amerikalı bilim adamı Joe Nickell, 2005 yılında yayınlan bir kitabında belirtiyor. Bilim adamı, Nazca halkının zamanın araç ve teknolojisini kullanarak, dikkatli bir planlama ile küçük bir insan ekibi tarafından, en büyük şekillerin bile birkaç gün içinde yapılabileceğini kitabında kanıtlıyor.

***

 

On İki Kişilik Uçakla “Nazca Çizgilerini” Görmek İçin 400 Metreden Uçuyoruz


Nazca’daki otelimize eşyalarımızı bıraktıktan sonra Nazca Maria Reiche Neumann havalimanına geliyoruz. Devasa Nazca Çizgileri’ni görmek için uçağımız, ideal yükseklik olan 400-500 metreden uçacak. Uçuş süresi 40 dakika. Uçağa binmeden önce elimize verilen küçük broşürde; programa göre bize gösterilmesi planlanan, üzerinden uçacağımız on iki klasik Nazca şekli var. Sinekkuşu, Maymun, Kondor, Astronot, Balina, bunlardan bazıları.

***


Uçağa biniyor ve sağlı sollu tek sıra halinde pencerelerin yanında oturuyoruz. Pilotumuz, uçağı 45 derece aşağı doğru yatırdığında şekilleri görüp, çekim yapabileceğiz. Kırk beş derece yukarıda kalan diğer taraf, bu defa dönüşte uçağın 45 derece aşağıya yan yattığı tarafta kalıp, şekilleri görmüş olacaklar. Bazı arkadaşımız uçağın bu 45 derecelik hareketinden, kimi arkadaşımız da bu hareketin neden olacağı mide bulantısından endişe duyarak, uçuşa başlıyoruz.

 Yarım saatlik uçuşumuz planlandığı gibi geçiyor. Uçağın her iki tarafındaki arkadaşlarla birlikte sırayla bu efsane olmuş Nazca Şekillerini görmüş oluyoruz. Her ne kadar ciddi bir olumsuzluk yaşamasak da, genel olarak mide bulantısı, allak bullak olmuş mideler ve mide bulantısından sararmış yüzler, bir süre gündemimizde yer almaya devam ediyor.

***


Akşam yemeğimizi, canlı yerel müzik eşliğinde, otelimizin restoranında alıyoruz. Müzik ve eğlenceli ortam, gerek yolun gerekse uçuşun tüm stres ve yorgunluğunu üzerimizden alıp, götürüyor. Ertesi günü sabah 5’de Colca Kanyonu yolculuğumuz başlayacağı için yemekten sonra erkenden odalarımıza çekiliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder