BULGARİSTAN
Bulgaristan’ın tarih sahnesine çıkması, 681 -1018 tarihleri
arasındaki Birinci Bulgar Devleti ile olmuş. 1185 yılında kurulan İkinci Bulgar
Devleti’nin, 1396 yılında Osmanlı Devleti hâkimiyeti altına girmesi ile 1878
yılına kadar sürecek olan yeni bir dönem başlamış. 1878 yılında Özerklik elde
eden Bulgaristan, 1908 yılında Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlığını
kazanmış. 1990 yılında sosyalist rejimin yıkılmasından sonra, demokrasi ve
piyasa ekonomisine geçen Bulgaristan, 1 Ocak 2007 tarihinde Avrupa Birliği’ne
katıldı.
Yüzölçümü: 110.994 km2; Nüfusu: 7.364.570( 2011 sayımı );
Başkenti: Sofya; Resmi Dili: Bulgarca; Para Birimi: Lev; Önemli Şehirleri:
Sofya, Varna, Burgaz, Filibe, Burgaz, Pazarcık, Plevne, Haskova, Şumnu,
Kırcaali; Etnik Yapı: Bulgar % 84,4; Türk % 9,4; Roman % 4,6
Bulgaristan Sınırında Kaçakçı Muamelesi
Bulgaristan sınırına geliyorum. Bulgaristan, Balkan gezimin
son ve dokuzuncu ülkesi olacak. Pasaport kontrolü yapan Bulgar gümrük memuru
saygılıydı. Ama arabanın yanına başka bir polis memuru gelince, durum biraz
değişmeye başladı. Kontrolü yapan polis, asık suratıyla bir – iki soru sordu.
Sonra, daha detaylı bir kontrol için, yarım metre yüksekliğindeki, demir çubuk
ızgaralı masayı göstererek, tüm bagajı oraya taşımamı, istedi.
Ben bavulu taşıdım. Diğer eşyalar bagajda dağınıktı. Adamın
bana kaçakçı muamelesi yapması ağırıma gitmişti. Benim arkamda, bekleyen 4-5
araba daha vardı. Adam elindeki küçük çekiçle, tampona ve arabanın bazı
yerlerine vurarak, hesapta, gizli bölmelere bir şeyler saklayıp saklamadığımı
anlamaya çalışıyordu. Tabii arkada bekleyen arabalar, merakla bizi
izliyorlardı. Araba bir tarafta, bavulum dışarıda bir tarafta ve arabanın en
olmadık yerlerinde kaçak bir şeyler varmışçasına arama yapan bir polis… Ve bütün
bunları seyretmek zorunda kalan ben…
20 günlük Balkan gezimde 9 ülkeye girip çıkmıştım.
Bazılarına iki defa( Bosna-Hırvatistan-Makedonya ) giriş çıkış yapmıştım.
Hiçbirisinde böyle bir davranışa muhatap olmamıştım.
***
Gümrükten sonra bir yerde daha pasaport sordular. Daha önce
bana anlatılanların doğruluğuna artık kanaat getirmiştim. Yolda çeviren Bulgar
polisi çeşitli bahanelerle ceza yazabiliyor, demişlerdi. Ben de son yaşadıklarımla
bunu mümkün görmeye başladığım için, tabelalarda ne yazıyorsa, o süratle
gittim. Sofya yakınlarına kadar hız limiti hiç 60 km.’yi geçmedi. Ben de bu limite harfiyen uydum. Tek tük arabanın olduğu, şehir dışındaki böyle bir yolda, bu
hızla gitmek, büyük bir ızdıraptı. Ama yapacak bir şey yoktu. Diğer arabalar da
benim gibiydi.
Nefesimi Tutup Arabamı Yağmur Gölüne Sürdüm
Sofya’ya 60-70 km. kala yağmur yağmaya başladı. 30 km
sonrasında, sokaklar sanki dere gibi akıyordu. Gittiğim yola, cadde demeye bin
şahit isterdi. Bir yere geldiğimde, artık durmak zorunda kaldım. Çünkü yol göl
gibi olmuş, arabanın bir tanesi bu yağmur gölünden geçemeyeceğini düşündüğü
için flaşörleri yakmış, geçmeden bekliyordu. O beklerken başka bir araba suya
girdi. Suları yara yara 40 santim yüksekliğindeki sokak gölünden gitmeye
başladı. Arkasından ben ve benim gibi 4-5 araç daha onu takip etmeye başladık.
Benim için heyecan verici, gergin dakikalardı. Araba suda kalabilir,
bozulabilir, ben de, bir an evvel
ayrılmak istediğim buralarda, fazladan birkaç gün zaman harcamak zorunda
kalabilirdim. Dokuz ülke geçmişim, 5000 km yol yapmışım, hiçbir sorun
yaşamamışım, gel de şansına yanma! Böyle heyecanlı saniyeler sonrasında, sokak
gölünü arabamla geçtim ve rahat bir nefes aldım. Ama Sofya’ya gidene kadar her
yer böyleydi, yollar dere gibiydi. Yol boyunca, 2-3 tane bozulan araç gördüm.
Geçtiğim yerler itibariyle Sofya’nın alt yapısı pekiyi
değildi. Ana arter dediğimiz kilometrelerce cadde, hâlâ Arnavut kaldırım
taşlarıyla devam ediyordu.
SOFYA
Sofya |
Sofya Üniversitesi |
***
Saat 17 sıralarında, kalacağım hostele geldim. Önünde dar ve
uzunca bir bahçesi ve 1-2 arabalık park yeri olan, ağaçlar arasında iki katlı
bir yerdi. Demir parmaklıklı bahçe kapısının ziline cevap alamayınca, kapının
önünden geçmekte olan bir kadına sordum. Kadın da, tesadüfen yanımıza gelmekte
olan genç bir kadını gösterip, hostel görevlisi olduğunu, söyledi. Kadınla,
hostelin bahçesinden beraberce içeri girdik. Oda= 18 Euro, Park yeri= 3 Euro
idi. Arabamı parka çektim. 50 Euro’yu dışarıda bir yerlerde bozdurup, 21
Euro’yu içinden aldı.
Görevli kadından harita sordum. Duvardaki panodan,
raptiyelenmiş olan haritayı çıkartıp vererek, işim bitince tekrar aynı yere
raptiyelememi istedi. Ödünç olarak aldığım şehir haritasına göz attım.
Ağırlıklı olarak manastır ve kiliselerin işaretlendiği bu görülecek yerler,
yürüyüş mesafesindeydi. Tam çıkacakken yağmur başladı. Bir-iki saat kadar
bekledim. Yağmur bir türlü durmayınca dışarı çıkmaktan vazgeçtim. Bir bakıma
iyi de oldu. Çünkü kadın bana, biri odamın, diğeri de hostelin olmak üzere iki
anahtar verdi ve gitti. Yalnız başına burada bir ben varım. Sanki binanın
bekçisiyim. Dışarı çıksam, aklım burada kalacaktı.
***
Banyabaşı Camii
Sofya - Banyabaşı Camii ve yanında hamama ait kalıntılar |
Banyabaşı Camii, Sofya’nın merkezinde, Maria Louise Bulvarı
üzerinde ve Tsum adlı alışveriş merkezinin karşısında bulunuyor. 1576 yılında,
Mimar Sinan tarafından yapılmış. Molla Efendi Kadı Seyfullah adında bir
hayırsever tarafından yaptırıldığı için, kimi kaynaklarda onun adıyla da
anılıyor, Seyfullah Efendi Camii de deniyormuş. Evliya Çelebi, 1662 yılında gördüğü
camiyi, Sofya’da minaresi en güzel cami, diye tarif etmiş. 1553 yılında
Sofya’dan geçen Alman gezgin Hans Dernschwam, hamamın yanında çok güzel ve
krallara lâyık bir cami olduğunu yazmış.
Cami’nin yanında, kazısı yapılmış ve sergilenmekte olan
parçalar ise, hamama ait. Banyabaşı Camii, Sofya’da Osmanlılardan kalan sayılı
eserlerden biri.
Sofya Merkez Pazar Salonu/AVM ( The Central Sofia Market
Hall )
Sofya Merkez Pazar Salonu( AVM ), 1911 yılında yapılmış |
1909 yılında Mimar Naum Torbov tarafından tasarlanan binanın inşaatı, 1911
yılında bitmiş. Neo - Rönesans tarzındaki binanın başlangıçta inşa edilen dört
girişinden, bugün üçü kullanılıyor. Cephede, ana girişin üzerinde, Sofya arması
ve üç kadranlı saati ile ünlü küçük saat kulesi bulunuyor.
1940’ların sonuna kadar Sofya Belediyesi tarafından işletilen Pazar
salonu/AVM, 1988 yılında İsrailli bir şirket tarafından satın alınıp
yenilendikten sonra, 2000 yılında tekrar hizmete girmiş.
***
Ülkeme Dönüyorum
Ülkeme Dönüyorum
Bulgaristan sınırından girerken muhatap olduğum kötü davranış ve
yirmi günlük yolculuktan sonra bir an önce Ülkeme kavuşma düşüncesi birleşince,
Sofya’da daha fazla kalmayıp, Edirne’ye yol alıyorum.
10-15 dakika içinde şehir dışına çıktım. Otoyola girerken,
Bulgaristan hız limitlerini gösteren bir tabelada; ufak yerleşim birimi için 50
km., ana arterler 90 km. ve otoyollar için 140 km. gösteriyordu. Otoyol işareti
olan yola girdim, ama bir otoyola nazaran dar ve eski bir yol olduğu için, bu
yolu otoyola benzetemedim. Önce 50-60, sonra 90 ile ve daha sonra da artık normal standartta yapılmış bir otoyolda 140 ile gitmeye başladım. Sonra bu hız, 110 ile
120 arasında değişti. Kapıkuleye kadar hep otoyoldu. İşin ilginç tarafı,
200-300 km.lik bu otoyol ücretsizdi. Bu
otoyol nedeniyle Bulgaristan’ın Sofya – Kapıkule arası çok iyi geçti ve hiç
durmadım.
Kapıkule-Bulgaristan sınırında sorun yoktu. Bizim sınır
kapımıza geldiğimde, Halkla İlişkiler açısından, ışıklı büyük panolarda hem
“Vatanına Hoş geldin” yazısı, hem de Türkçe – İngilizce – Bulgarca yazılarla
gümrük işlemleri hakkında açıklayıcı bilgiler verilmesi, takdire şayandı.
Sınırı geçtikten bir saat kadar sonra, bir yol üzeri lokantasında hem ihtiyaç, hem de yemek için durdum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra Lokantaya geçtim. Meşhur Kuru Fasulye, Pilav ve Sütlaç’tan oluşan yemek için 21.50 TL ödedim. Kuru fasulye, 20 günlük yurtdışından sonra ilaç gibi geldi( Ha, Üsküp, Eski Çarşıda, Kosmos lokantasında-ismi Kosova’ymış, ama savaştan sonra olmuş Kosmos- yediğimiz harika güveçte kuru fasulyeyi de unutamam ).
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder