21 Mayıs 2018 Pazartesi

9 - BULGARİSTAN




                                  BULGARİSTAN


Bulgaristan’ın tarih sahnesine çıkması, 681 -1018 tarihleri arasındaki Birinci Bulgar Devleti ile olmuş. 1185 yılında kurulan İkinci Bulgar Devleti’nin, 1396 yılında Osmanlı Devleti hâkimiyeti altına girmesi ile 1878 yılına kadar sürecek olan yeni bir dönem başlamış. 1878 yılında Özerklik elde eden Bulgaristan, 1908 yılında Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlığını kazanmış. 1990 yılında sosyalist rejimin yıkılmasından sonra, demokrasi ve piyasa ekonomisine geçen Bulgaristan, 1 Ocak 2007 tarihinde Avrupa Birliği’ne katıldı.

Yüzölçümü: 110.994 km2; Nüfusu: 7.364.570( 2011 sayımı ); Başkenti: Sofya; Resmi Dili: Bulgarca; Para Birimi: Lev; Önemli Şehirleri: Sofya, Varna, Burgaz, Filibe, Burgaz, Pazarcık, Plevne, Haskova, Şumnu, Kırcaali; Etnik Yapı: Bulgar % 84,4; Türk % 9,4; Roman % 4,6

Bulgaristan Sınırında Kaçakçı Muamelesi

Bulgaristan sınırına geliyorum. Bulgaristan, Balkan gezimin son ve dokuzuncu ülkesi olacak. Pasaport kontrolü yapan Bulgar gümrük memuru saygılıydı. Ama arabanın yanına başka bir polis memuru gelince, durum biraz değişmeye başladı. Kontrolü yapan polis, asık suratıyla bir – iki soru sordu. Sonra, daha detaylı bir kontrol için, yarım metre yüksekliğindeki, demir çubuk ızgaralı masayı göstererek, tüm bagajı oraya taşımamı, istedi.

Ben bavulu taşıdım. Diğer eşyalar bagajda dağınıktı. Adamın bana kaçakçı muamelesi yapması ağırıma gitmişti. Benim arkamda, bekleyen 4-5 araba daha vardı. Adam elindeki küçük çekiçle, tampona ve arabanın bazı yerlerine vurarak, hesapta, gizli bölmelere bir şeyler saklayıp saklamadığımı anlamaya çalışıyordu. Tabii arkada bekleyen arabalar, merakla bizi izliyorlardı. Araba bir tarafta, bavulum dışarıda bir tarafta ve arabanın en olmadık yerlerinde kaçak bir şeyler varmışçasına arama yapan bir polis… Ve bütün bunları seyretmek zorunda kalan ben…

20 günlük Balkan gezimde 9 ülkeye girip çıkmıştım. Bazılarına iki defa( Bosna-Hırvatistan-Makedonya ) giriş çıkış yapmıştım. Hiçbirisinde böyle bir davranışa muhatap olmamıştım.
                                                                      
                                                                  ***

Gümrükten sonra bir yerde daha pasaport sordular. Daha önce bana anlatılanların doğruluğuna artık kanaat getirmiştim. Yolda çeviren Bulgar polisi çeşitli bahanelerle ceza yazabiliyor, demişlerdi. Ben de son yaşadıklarımla bunu mümkün görmeye başladığım için, tabelalarda ne yazıyorsa, o süratle gittim. Sofya yakınlarına kadar hız limiti hiç 60 km.’yi geçmedi. Ben de bu limite harfiyen uydum. Tek tük arabanın olduğu, şehir dışındaki böyle bir yolda, bu hızla gitmek, büyük bir ızdıraptı. Ama yapacak bir şey yoktu. Diğer arabalar da benim gibiydi.

Nefesimi Tutup Arabamı Yağmur Gölüne Sürdüm

Sofya’ya 60-70 km. kala yağmur yağmaya başladı. 30 km sonrasında, sokaklar sanki dere gibi akıyordu. Gittiğim yola, cadde demeye bin şahit isterdi. Bir yere geldiğimde, artık durmak zorunda kaldım. Çünkü yol göl gibi olmuş, arabanın bir tanesi bu yağmur gölünden geçemeyeceğini düşündüğü için flaşörleri yakmış, geçmeden bekliyordu. O beklerken başka bir araba suya girdi. Suları yara yara 40 santim yüksekliğindeki sokak gölünden gitmeye başladı. Arkasından ben ve benim gibi 4-5 araç daha onu takip etmeye başladık. Benim için heyecan verici, gergin dakikalardı. Araba suda kalabilir, bozulabilir, ben de,  bir an evvel ayrılmak istediğim buralarda, fazladan birkaç gün zaman harcamak zorunda kalabilirdim. Dokuz ülke geçmişim, 5000 km yol yapmışım, hiçbir sorun yaşamamışım, gel de şansına yanma! Böyle heyecanlı saniyeler sonrasında, sokak gölünü arabamla geçtim ve rahat bir nefes aldım. Ama Sofya’ya gidene kadar her yer böyleydi, yollar dere gibiydi. Yol boyunca, 2-3 tane bozulan araç gördüm.

Geçtiğim yerler itibariyle Sofya’nın alt yapısı pekiyi değildi. Ana arter dediğimiz kilometrelerce cadde, hâlâ Arnavut kaldırım taşlarıyla devam ediyordu.

SOFYA


Sofya
Sofya, Bulgaristan’ın başkenti ve 1,3 milyon nüfusuyla en büyük şehri. Roma İmparatorluğu’nun 8. Yüzyılda fethettiği şehirde, burada yaşayan Serdi adında bir Trak kabilesinden dolayı, Romalılar buraya Serdililerin şehri anlamında Serdika demişler. 9. Yüzyılda,  I. Bulgar Devleti zamanında, şehir Slavlaşmış ve Sredets adını almış. 1385 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilen Sofya, 1393’de Sofya Sancak’ı, 1443 yılından sonra da Rumeli Beylerbeyliği’nin başkenti olmuş.


Sofya Üniversitesi
1878 yılında Bulgaristan’ın özerklik kazanmasından sonra, Sofya, 1879 yılında yeni devletin başkenti ilan edildi. O dönemde zaten gelişmiş bir şehir olan Sofya, Bulgaristan’ın başkenti ilan edildikten sonra altyapısıyla, sanat eserleriyle, tarihi eserleriyle daha da gelişip günümüzdeki şehri oluşturdu. 


Sofya Üniversitesini yaptıran hayırsever Hristo Georgiev(1824-1872 )
                                                                  ***
Saat 17 sıralarında, kalacağım hostele geldim. Önünde dar ve uzunca bir bahçesi ve 1-2 arabalık park yeri olan, ağaçlar arasında iki katlı bir yerdi. Demir parmaklıklı bahçe kapısının ziline cevap alamayınca, kapının önünden geçmekte olan bir kadına sordum. Kadın da, tesadüfen yanımıza gelmekte olan genç bir kadını gösterip, hostel görevlisi olduğunu, söyledi. Kadınla, hostelin bahçesinden beraberce içeri girdik. Oda= 18 Euro, Park yeri= 3 Euro idi. Arabamı parka çektim. 50 Euro’yu dışarıda bir yerlerde bozdurup, 21 Euro’yu içinden aldı.

Görevli kadından harita sordum. Duvardaki panodan, raptiyelenmiş olan haritayı çıkartıp vererek, işim bitince tekrar aynı yere raptiyelememi istedi. Ödünç olarak aldığım şehir haritasına göz attım. Ağırlıklı olarak manastır ve kiliselerin işaretlendiği bu görülecek yerler, yürüyüş mesafesindeydi. Tam çıkacakken yağmur başladı. Bir-iki saat kadar bekledim. Yağmur bir türlü durmayınca dışarı çıkmaktan vazgeçtim. Bir bakıma iyi de oldu. Çünkü kadın bana, biri odamın, diğeri de hostelin olmak üzere iki anahtar verdi ve gitti. Yalnız başına burada bir ben varım. Sanki binanın bekçisiyim. Dışarı çıksam, aklım burada kalacaktı.

                                                                 ***

Banyabaşı Camii

Sofya - Banyabaşı Camii ve yanında hamama ait kalıntılar
Sabah erken kalkıp, 06.30’da hostelden ayrıldım. Sonra da ödünç aldığım haritadan not ettiğim, Sofya’daki tek camiyi ve yanındaki anıt yapıyı gezmek için yola koyuldum. Sabah erken bir saat olduğu için caminin yakınlarında kolayca park edecek bir yer buldum.
Banyabaşı Camii, Sofya’nın merkezinde, Maria Louise Bulvarı üzerinde ve Tsum adlı alışveriş merkezinin karşısında bulunuyor. 1576 yılında, Mimar Sinan tarafından yapılmış. Molla Efendi Kadı Seyfullah adında bir hayırsever tarafından yaptırıldığı için, kimi kaynaklarda onun adıyla da anılıyor, Seyfullah Efendi Camii de deniyormuş. Evliya Çelebi, 1662 yılında gördüğü camiyi, Sofya’da minaresi en güzel cami, diye tarif etmiş. 1553 yılında Sofya’dan geçen Alman gezgin Hans Dernschwam, hamamın yanında çok güzel ve krallara lâyık bir cami olduğunu yazmış.

Cami’nin yanında, kazısı yapılmış ve sergilenmekte olan parçalar ise, hamama ait. Banyabaşı Camii, Sofya’da Osmanlılardan kalan sayılı eserlerden biri.  

Sofya Merkez Pazar Salonu/AVM ( The Central Sofia Market Hall )

Sofya Merkez Pazar Salonu( AVM ), 1911 yılında yapılmış
Sofya Merkez Pazar Salonu, Maria Louise Bulvarı üzerinde, şehir merkezinde, kapalı bir pazar/alışveriş merkezi. Halite veya Tsentralni Hali olarak da biliniyor.
1909 yılında Mimar Naum Torbov tarafından tasarlanan binanın inşaatı, 1911 yılında bitmiş. Neo - Rönesans tarzındaki binanın başlangıçta inşa edilen dört girişinden, bugün üçü kullanılıyor. Cephede, ana girişin üzerinde, Sofya arması ve üç kadranlı saati ile ünlü küçük saat kulesi bulunuyor.  
1940’ların sonuna kadar Sofya Belediyesi tarafından işletilen Pazar salonu/AVM, 1988 yılında İsrailli bir şirket tarafından satın alınıp yenilendikten sonra, 2000 yılında tekrar hizmete girmiş. 
                                                                ***
Ülkeme Dönüyorum 

Bulgaristan sınırından girerken muhatap olduğum kötü davranış ve yirmi günlük yolculuktan sonra bir an önce Ülkeme kavuşma düşüncesi birleşince, Sofya’da daha fazla kalmayıp, Edirne’ye yol alıyorum.

10-15 dakika içinde şehir dışına çıktım. Otoyola girerken, Bulgaristan hız limitlerini gösteren bir tabelada; ufak yerleşim birimi için 50 km., ana arterler 90 km. ve otoyollar için 140 km. gösteriyordu. Otoyol işareti olan yola girdim, ama bir otoyola nazaran dar ve eski bir yol olduğu için, bu yolu otoyola benzetemedim. Önce 50-60, sonra 90 ile ve daha sonra da artık normal standartta yapılmış bir otoyolda 140 ile gitmeye başladım. Sonra bu hız, 110 ile 120 arasında değişti. Kapıkuleye kadar hep otoyoldu. İşin ilginç tarafı, 200-300 km.lik bu otoyol ücretsizdi.  Bu otoyol nedeniyle Bulgaristan’ın Sofya – Kapıkule arası çok iyi geçti ve hiç durmadım.

Kapıkule-Bulgaristan sınırında sorun yoktu. Bizim sınır kapımıza geldiğimde, Halkla İlişkiler açısından, ışıklı büyük panolarda hem “Vatanına Hoş geldin” yazısı, hem de Türkçe – İngilizce – Bulgarca yazılarla gümrük işlemleri hakkında açıklayıcı bilgiler verilmesi, takdire şayandı.

Sınırı geçtikten bir saat kadar sonra, bir yol üzeri lokantasında hem ihtiyaç, hem de yemek için durdum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra Lokantaya geçtim. Meşhur Kuru Fasulye, Pilav ve Sütlaç’tan oluşan yemek için 21.50 TL ödedim. Kuru fasulye, 20 günlük yurtdışından sonra ilaç gibi geldi( Ha, Üsküp, Eski Çarşıda, Kosmos lokantasında-ismi Kosova’ymış, ama savaştan sonra olmuş Kosmos- yediğimiz harika güveçte kuru fasulyeyi de unutamam ).
                                                                ***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder