21 Mayıs 2018 Pazartesi

8 - ARNAVUTLUK




                                  ARNAVUTLUK


Arnavutluk’un Osmanlılar tarafından fethi, 1478 yılında olmuş. Osmanlılar, Arnavutluk’un bulunduğu bölgeyi alabilmek için, Arnavutların ulusal kahramanları olan Gjergj Kastrioti( İskender Bey )’e karşı yirmi beş yıl mücadele etmek zorunda kalmış. Osmanlı Devleti’nde Debre sancak Beyliğine kadar yükselen İskender Bey, 1443 yılında, İslamiyet’i reddettiğini ve hem ailesi hem de Ülkesinin intikamını almak için başkaldırdığını ilan etmiş ve bu mücadelesini ölümüne kadar( 1468 ) sürdürmüş. İskender Bey’in bu mücadelesi, yüzyıllar sonraki Arnavut Milliyetçiliğinin kıvılcımı olmuş ve 1912 yılında bağımsızlıklarını elde etmişler. 

1944 yılında, Emek Partisi lideri Enver Hoca ile başlayan sosyalist yönetimde, din karşıtı politikalar uygulandı ve 1967 yılında Arnavutluk, “Dünyanın ilk ateist devleti” ilan edildi. Din yasaklandı ve ibadethaneler yıkıldı. Komünizmin 1991 yılında çökmesinden sonra çok partili yönetime geçildi. Ülke bugün, üniter parlamenter anayasal bir cumhuriyetle yönetiliyor.
Yüzölçümü: 28.748 km2; Nüfusu: 2.893.005( 2015 sayımı ); Başkenti: Tiran; Resmi Dili: Arnavutça; Para Birimi: Lek; Önemli Şehirler: Tiran, Dıraç, Vlore, İşkodra, Elbasan, Berat, Korçe, Fier, Lushnje; Etnik Yapı( 2008 ): Arnavut % 79,9; Rumen % 9,5; Yunan % 3,2; Çingene % 2,7; Sırp %1,2 

                                                                 ***
İŞKODRA


idromeno caddesi-işkodra
İşkodra - Idromeno Caddesi

rruga evlija çelebiu-skoder
İşkodra'da Evliya Çelebi Caddesi
Arnavutluk Cumhuriyeti’nin en eski yerleşim yeri olan İşkodra, aynı zamanda Ülkenin önemli bir sanayi ve kültür merkezi. 2011 sayımına göre nüfusu 95.907.


işkodra
İşkodra'dan
Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine ilk defa 1392 yılında giren İşkodra, birçok defa el değiştirdikten sonra 1467 yılında Rumeli Beylerbeyi Mahmut Paşa tarafından fethedilmiş ve sancak haline getirilmiş. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti sırasında İşkodra ve çevresi hızla İslamiyet’i kabul edince,  buna bağlı olarak, Bektaşilik de yayılmaya başlamış. Şehir, Balkan savaşı sırasında, Hasan Rıza Paşa komutasındaki kuvvetlerin 13 Nisan 1913’de teslim olması üzerine, Arnavutluk Devleti’ne bırakılmış. 


işkodra
İşkodra - Pazar yerinden

işkodra
İşkodra sokaklarından
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Arnavutluk’ta komünist yönetim kurulmuş. 1967 yılında, İşkodra’daki camilerin biri hariç, tümü yıkılmış. Komünist yönetimden sonra, Kurşunlu Cami tekrar ibadete açılmış. Günümüzde önemli bir sanayi merkezi olan şehirde, bakır tel ve deri fabrikaları bulunuyor.

                                                                  ***      
    İşkodra’ya Bisiklet Yakışıyor


skoder
İşkodra'ya bisiklet yakışıyor
İşkodra’ya girdiğimde ilk dikkatimi çeken, bisiklet kullananların yoğunluğuydu. Ana caddelerde, bulvarlarda, meydanlarda, hemen hemen her yerde, bisikletlileri görmek mümkündü. Caddeleri, geniş ve ferah, adeta bir cetvel gibiydi. Fazla trafik de yoktu. Hem araç kullananlar, hem de bisikletliler için rahat ve huzurlu bir ortamın bulunduğu, hissediliyordu.

Parruce Camii( Xhaimise Parruces )
xhaimise parruces-skoder
İşkodra - Parruce Camii
Pazarit Caddesi’nde devam ederken, bir yandan da çevreyi inceliyorum. Aynı caddede gitmekle beraber, caddenin adı değişiyor. Rruga Mibreti Gent ve sonra Bulevardi Zogul( Zogul Bulvarı ) oluyor. Zogul Bulvarı’ndan Parruce Meydanı( Seshi Parruce )’na geldim. Caddenin karşısında, son cemaat yeri ince beyaz sütunlarla çevrelenmiş, iki minareli, sarı renkli bir cami görünce durdum.

Parruce semtindeki bu Camiin tarihçesi 18. Yüzyıla kadar uzanıyor. 18. Yüzyılda Jukey ailesinin yaptırdığı bu küçük camiyi, Osmanlı Devleti genişletmek istemiş. Yahudi ileri gelenleri, kendilerine ait alanların inşaat sahasına gireceğini düşünerek karşı çıktığı için, daha sonra bu projeden vazgeçilmiş.

1936 yılında, eski caminin bulunduğu yere, Mimar Sadi Pashalları’nın tasarladığı, kırk metre uzunluğunda iki minaresi ve üç ayrı girişi ile iki bin kişilik büyük bir cami yapılmış. Bölgede çok sevilen ve beğenilen cami, 1967 yılında, din karşıtı politikalar uygulayan devlet tarafından yıkılmış. Aradan kırk yıl geçtikten sonra da şimdiki cami, 23 Mart 2007 tarihinde yapılarak, hizmete sokulmuş.

Demokrasi Meydanı veya Vigut’un Beş Kahramanı’nın Hikâyesi

seshi demokracia-skoder
İşkodra - Demokrasi Meydanı
Rruga Studenti Caddesi üzerinden ilerleyerek Seshi Demokracia Meydanı’na geldim. Meydanın ortasında bir havuz yapmışlar, havuzun ortasına da, yükseklikleri 3-7 metre civarında değişen 8-10 tane kadar metal boru/tüp dikmişler. Daha sonra, meydanın isminin 2014’de değiştiğini, eski isminin “Seshi 5 Herontje e Vigut( Vigut’un Beş Kahramanı Meydanı ) olduğunu ve meydanın ortasındaki boruların yerinde de beş metre yüksekliğinde, beş kahramanın dev gibi bronz heykelinin bulunduğunu öğrendim.http://michaelharrison.org.uk/2013/06/5-heroes-of-vig-shkoder/
seshi 5 herontje e vigut-skoder
İşkodra - Demokrasi Meydanı
YouTube’dan, heykelin( 5 Herontje e Vigut/Vigut’un Beş Kahramanı ) meydandan kaldırılışını, izledim.https://www.youtube.com/watch?v=RpKz6jvOtLo Görkemli, etkileyici, devasa bir şeydi. Eisenstein’ın, Potemkin Zırhlısı’ndaki karakterler gibi canlıydılar. Şaban Halil Hederi( 1928 – 2010 ), önce 1969 yılında taştan yaptığı heykeli, 1984 yılında bronzdan ve şimdiki boyutlarında yeniden yapmış. Anıt heykel, 21 Ağustos 1944’de Vig/Vigut Köyü’nde Almanlara karşı çarpışarak ölen, 18 -26 yaşlarındaki, beş partizanı canlandırıyor. Beş kahramanın mücadelesi, Arnavut Yönetmen Piro Milkani’nin 1982 yılında çektiği Besa e Kuqe( Red Faith ) filminde de hikâye edilmiş. 

Sosyalizmin çöktüğü ülkelerde, çöküşün arkasından, toplumlar, travmalar/sarsıntılar yaşadılar. Ortak değerler kayboldu. 2014’de kaldırılan, beş partizan heykeli, artık toplumun değerlerini temsil etmiyordu belki. Buna rağmen,  bu görkemli/heybetli anıt keşke kaldırılmasaymış, diyorum. Hadi kaldırdınız, yerine daha iyi bir anıt dikseydiniz bari… 

Migjeni Tiyatrosu( Teatri Migjeni )
teatri migjeni-skoder
İşkodra - Migjeni Tiyatrosu
Demokrasi Meydanında bir tur atıp, ne yöne gideceğimi kestirmeye çalışırken, çok güzel mimarisiyle Mijgeni Tiyatrosu karşıma çıkıyor.

1949 yılında kurulan Migjeni Tiyatrosu’nda, 300’den fazla oyun sahneye konmuş. Tiyatro, adını seçkin bir Arnavut şair olan Milos Gjergi Nikolla’nın takma isminden( Mijgeni ), almış. 13 Ekim 1911 – 26 Ağustos 1938 tarihleri arasında yaşayan şair ve yazar, akciğer hastalığının tedavisi için gittiği İtalya’da genç yaşında vefat etmiş.

Ebu Bekir Camii( Xhamia e Madhe ) ve Kole Idromeno Caddesi

xhamia e madhe-skoder
İşkodra - Ebubekir Camii

kole idromeno caddesi-işkodra
İşkodra - Kole Idromeno Caddesi
Demokrasi Meydanı’nı turlarken, uzaktan minarelerini gördüğüm yöne, Studenti Caddesi’nden, sağdaki Teuta Caddesi’ne dönüyorum. Doğrusu, tam isabet olmuştu. Geldiğim Teuto Caddesi’nin karşısındaki Kole Idromeno Caddesi( Rruga Kole Idromeno ); kafe ve mağazaların bulunduğu, İşkodra’nın görülecek yerlerinin bir arada olduğu, çok güzel tasarlanmış bir yaya caddesiydi. Öyle ki, uzaktan çekmeye çalıştığım Ebu Bekir Camii Kadrajına; Cami’nin iki minaresi arasında, Fransiskan Kilisesi’nin kulesi ve fotoğrafın solunda da İngiliz Saat Kulesi girmişti. 
skoder
İşkodra - Aynı kadrajda cami, kilise ve kule
Büyük Cami olarak de bilinen Ebu Bekir Camii, İşkodra’nın ana camisi. Osmanlı döneminde inşa edilen Fuşe Çela Camii’nin, ateist politikalar uygulayan Devlet tarafından, 1967 yılında yıkılmasından sonra, aynı yerde 1995 yılında yapılmış. 2008 yılında yenilenen caminin, 41,11 metre yüksekliğinde iki minaresi var. Fushe Cele ve Kole Idromeno caddeleri arasında bulunuyor.

İngiliz Saat Kulesi( Sahati i İnglizit )

ingiliz saat kulesi-işkodra
İşkodra - İngiliz Saat Kulesi
1876’da şimdiki saat kulesinin bulunduğu yerde bir ev satın alan İngiliz Lordu Paget, burada ortaçağ kalesine benzeyen bir ev inşa etmiş. Ancak asıl niyeti, Arnavutluk’ta Protestanlığı yaymak olan Lord Paget;  Katolik din adamları ve Avusturya Konsolosunun karşı çıkması üzerine, bundan vaz geçmek zorunda kalmış. Bir Anglikan kilisesinin çan kulesi olarak tasarladığı kuleye de, İngiltere’den getirttiği saati yerleştirmek suretiyle, bugünkü saat kulesini oluşturmuş. 

İşkodra Ortodoks Kilisesi( Shkodra Kisha Ortodokse )

işkodra
İşkodra Ortodoks Kilisesinin kulesi solda ve arkada
İşkodra’daki ilk Ortodoks Kilisesi; 18. Yüzyılın sonlarında, Aziz Koll kilisesinin bulunduğu eski Kasena mahallesinde inşa edilmiş. Ancak bu kilise, Arnavutluk Devletinin sürdürdüğü ateist kampanya sonucunda 10 Haziran 1967’de yok edilmiş. Seneler sonra, 2000 yılında, Aziz Koll Kilisesi’nin harabeleri üzerinde, bu Ortodoks Kilisesi inşa edilmiş.

İşkodra Meryem Ana Kilisesi


meryem ana kilisesi-işkodra
İşkodra Meryem Ana Kilisesi

İşkodra'nın girişinde, Rozafa Kalesi’nin eteklerinde inşa edilmiş bir Katolik kilisesi. 1932 yılında yapılan kilise, 1967 yılında Devlet tarafından yıkılmış, 1993 yılında aynı yere tekrar inşa edilmiş.
                                                               ***
İşkodra’dan ayrılırken, aklıma geliyor: İşkodra’yı bir insan karakterine yakıştırmamı, benzetmemi isteselerdi nasıl tarif ederdim acaba? İmparatorluk geçmişini bildiğim, bugününü de gördüğüm için “görmüş-geçirmiş, vakur, medeni ve huzurlu bir sakin güç” derdim herhalde…
                                                              ***
KÜÇÜK ANEKDOTLAR

* İşkodra’da bir yayaya geçmesi için yol verdim. Yol verdiğim adam, caddenin kenarında bekleyen bir minibüsün yanına gitti. Minibüsün yanındaki diğer adam, benim arabanın 34 plakasını görünce, coşku ile kendi şivesiyle “Merhaba Abi” diye arkamdan seslendi. Türkiye sevgisini gösteren bu hareketin karşılıksız bırakmadım. Ben de, arabadan “Merhaba” diye bağırdım, Ama trafik akıyordu, duymuş mudur, bilemiyorum.

* Arnavutluk sınırına girerken, orta yaşlı gümrük memuru, güzel bir harekette bulundu. Kontrol ettiği pasaportu bana uzatırken, Türkçe “Buyrun Ahmet”  diye hitap etti.

* İşkodra’dan, Tiran yönüne gitmek üzere ayrılıyordum ki,  Google Haritalar- yol bulucu/navigasyon ekranında, geçeceğim yolun adını görünce şaşırdım. Döneceğim sokağın ismi “Evliya Çelebi” imiş. Tabii hemen sokak tabelasının bir karesini çektim.

TİRAN

tiran-arnavutluk
Tiran'dan
Tiran, Arnavutluk’un başkenti ve en büyük şehri. 2015 sayımına göre nüfusu 800.986. Daha önce birkaç haneli bir yerleşim yeri olan Tiran, 1614 yılında Osmanlı Beyi Süleyman Bargini( Berkinzade ) tarafından kurulmuş. Tiran’a cami, hamam, han, imaret ve Pazar yeri yaptırarak köyün kasabaya dönüşmesine katkıda bulunmuş. Kasaba, daha sonra Balkanların büyük ticaret yolları üzerinde bulunmasına bağlı olarak gelişmiş.

Tiran, Arnavutluk’un en büyük endüstri ve finans merkezidir. 1920’de başkent olmasından sonra hızla büyümüş; tarım ürünleri ve makineleri, tekstil, ilaç ve birçok sanayi kolları kurulmuş.

                                                                 ***

Tiran Trafiği mi? Teşekkürler. Ben Almayayım…

İşkodra’dan Tiran’a geçtim. Tiran’a daha 10 km. vardı, ama karmaşa, curcuna, şimdiden kendini belli ediyordu. Trafik işaretleri silinmiş, zaten kimsenin aldırdığı yoktu. Sinyal vermek kesinlikle yok, ani ve hızlı hareket ederek, şerit değiştirerek sürmek normal olmuş. Bu şekilde güç bela, kalacağım Lavia Oteli buldum. Doğrusu; sessiz, sakin, düzenli İşkodra trafiğinden sonra Tiran trafiği, bir kâbus gibiydi.

Yeni Çarşı( Pazari i Ri )

pazari i ri-tiran
Tiran - Yeni Çarşı'dan

pazari i ri-tiran
Tiran - Yeni Çarşı'dan
Şehir merkezindeki otelime yerleşip, banyo yaptıktan sonra, dolaşmaya çıktım. Çıkarken otel sahibi, yüz metre ileride, güzel bir çarşı açıldığını söyleyerek, görmemi tavsiye etti. 
Biraz yürüyünce, bahsedilen çarşıya geldim. Çarşısıyla, kafeleriyle, lokantalarıyla çok güzel bir yaşam alanı yapmışlar. Çarşıyı çevreleyen, göz alıcı renklerle boyanmış, bir tanesi kilim motifli 2-3 büyük apartman dikkati çekiyordu. Meydanın bir bölümünde; meyve ve sebzelerin kaliteli bir şekilde sergilendiği, kaliteli ürünlerin olduğu, iyi tasarlanmış modern bir pazar yeri oluşturmuşlar. Biraz yürüyünce çocuk oyun alanı olarak düzenlenmiş küçük bir meydanda, çocukların cıvıl cıvıl oynadıklarını gördüm. Yine meydanın bir bölümünü çevreleyen kimi tek katlı kafe, restoran ve barlarda,  yola konulmuş masalarda eğlenen insanlar bir anlamda, Tiran’ın bir başka yüzünü gösteriyorlardı.


pazari i ri-tiran
Tiran Yeni Çarşı'da çocuklar için düzenlenen alan


yeni çarşı-tiran
Tiran - Yeni Çarşı'dan
14 Mart 2017 tarihinde açılan Yeni Pazar, 1931’de inşa edilmiş olan Eski Çarşı’nın bulunduğu yerde yapılmış. Avni Rüstem Meydanı ve Yeni Çarşı semtinin yeniden canlandırılması kapsamındaki 6,5 milyon Euroluk bu yatırımda, 308 iş yeri bulunuyormuş.

Mahmut Ağa Kokonozi Camii/Yeni Çarşı Camii( Xhamia e Mahmut Age Kokonozit )


mahmut ağa kokonozi camii-tiran
Tiran - Mahmut Ağa Kokonozi Camii, Yeni Çarşı'da bulunuyor
Mahmut Ağa Kokonozi Camii, Avni Rüstem Paşa caddesi ve Yeni Çarşı semtinde bulunuyor. 2017 yılında yenilenen Yeni Çarşı ile beraber, bu cami de yenilenmiş, çarşıya ayrı bir ruh katmış. 

Kokonozi Camii, 1750 yılında inşa edilen bir Osmanlı dönemi camisi. Komünist Enver Hoca döneminden sağlam kalan birkaç camiden birisi.  1966 yılında kapatılarak bir gıda deposuna dönüştürülmüş ve daha sonra da tütün deposu olarak kullanılmış. 18 Şubat 1991’de yeniden açılmış.

Başka Bir Tiran

Yeni Çarşı( Pazar i Ri )’dan Shenasi Dishnica Caddesi, Avni Rüstemi Meydanı, Luigj Gurakuqi  - Caddesi boyunca yürüyüp, Süleyman Paşa Meydanı’na geliyorum. Yürürken, zihnimdeki Tiran algıları da çarpışıp duruyordu…

Şehir içinde zıvanadan çıkmış bir şekilde kural dinlemeden fink atan ve hemen hemen herkesin altında olan lüks araçlar, Audiler, BMW’ler, Mercedesler; bu zenginlik belirtisiyle tezat teşkil eden kötü altyapı ve yollar; kurallardan uzak, kanıksanmış ve alışılmış berbat bir trafik… Tiran’ın bir yüzüydü.

Caddeleri ve meydanları yürüyerek geçip Süleyman Paşa Meydanı’na geldiğimde, bu olumsuz algılar yavaş yavaş değişmişti. Yol boyunca gördüğüm belli bir standardın üzerindeki kafeler, publar, lokantalar; Mayıs ayının sıcak bir akşamında, buralarda oturup sohbet eden insanların sakin, huzurlu ve mutlu halleri,  giyim-kuşam ve davranışlarındaki kalite; iyi düzenlenmiş parklar ve yaşam alanları; geniş ve düzenli caddeler… Bu gördüklerim de Tiran’dı. Ama Tiran’ın başka bir yüzüydü…

Ethem Bey Camii( Xhamia e Et’hem Beut )


ethem bey camii-tiran
Tiran - Ethem Bey Camii
Süleyman Paşa Meydanı’ndan sonra devam edip, Ludovik Shilaku Caddesi’ne geldiğimde, artık hava iyice kararmış, şehir ışıkları da yanmıştı. Uzaktan, çok iyi ışıklandırılmış bir cami ve kule görüp, o yöne doğru yürüdüm.

Ethem Bey Camii, 1793 yılında Molla Bey tarafından inşa ettirilmiş. 1822 yılında oğlu ( aynı zamanda bir divan şairi olan )Hacı Ethem Bey tarafından, revaklar ilave edilerek cami tamamlanmış. Ethem Bey Camii’nin en ilgi çekici tarafı, iç ve dış yüzeylerindeki kalem işi renkli nakışları.

Enver Hoca dönemindeki ateist uygulamalardan dolayı 1966 yılında kapatılan cami, Ülkenin diğer yerlerindeki camiler gibi tahrip edilmemiş. 1968 yılında müze olarak kullanılmaya başlanmış. 18 Ocak 1991’de komünist yönetimin izin vermemesine rağmen, on bin kişi Cami’de namaz kılmış, güvenlik güçleri de bunu engellememiş. Bu olay, Arnavutluk’ta komünizmin çöküşünün başlangıcı ve din özgürlüğünün yeniden doğuşu olmuş.

Tiran Saat Kulesi( Kulla e Sahatit )

saat kulesi-tiran
Tiran Saat Kulesi
Tiran Saat Kulesi, Ethem Bey tarafından 1822 yılında yaptırılmış. Doksan basamaklı olan Kulenin yüksekliği, otuz beş metre. 1981, 1999, 2009, 2016 yıllarında tadilat görmüş. 1948 yılında, birinci derecede kültürel anıt kapsamına alınmış.

İskender Bey Meydanı ve Heykeli

Tiran saat Kulesi ve Ethem Bey Camii’ni gördükten sonra, geldiğim yoldan dönüp otelime gidiyorum. Oysa Ethem Bey Camii’nden sonra biraz yürüsem, İskender Meydanı’na gelecek ve İskender Bey Heykeli’ni görme şansım olacakmış. Herhalde, ışıklandırma yapılmadığı için fark edemedim, diye düşündüm.

                                                                 ***

Sabah hemen yola çıkıp, Tiran’dan ayrılıyorum. Tiran’da, yoğun saatlerde ve merkezde, trafik ışıklarına ilaveten, trafik polisleri de, trafiği düzenliyorlardı. Trafik ışıkları ile birlikte, trafik polisinin olup olmadığına da dikkat etmek gerekiyor.

Kendimi şehir dışı trafiğine atmam belki fazla sürmedi. 20 dakika falan. Ama her şeye rağmen, Tiran’ın trafiği bir cehennem gibiydi.

ELBASAN

Elbasan, 2015 sayımına göre 141.714 kişilik nüfusuyla, Arnavutluk’un en büyük üçüncü şehri. 1466 yılında Kruje seferinden önce Fatih Sultan Mehmet burada konaklamış. Arnavutluk bölgesinde ilk fethedilen topraklar olduğu için, o yıllardan sonra şehre, ilk ayak basan/fetheden anlamında İl-basan/Elbasan adı verilmiş. Elbasan, Komünist rejim zamanında, metal işleme fabrikalarının bulunduğu ağır sanayinin merkeziymiş. Bu nedenle, bugün Arnavutluk’un en kirli şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Elbasan, rotamdaki Struga ve ve Ohrid yolu üzerindeydi. Hazır buradan geçmişken, arabamla bir şehir turu yaparak, zaman kaybetmeden yoluma devam etmeyi planladım. 

Thanas Kilisesi

thanas kilisesi-elbasan
Elbasan - Thanas Kilisesi
Elbasan’ın ana caddesinde devam ederken, yolun solundaki bu kilise dikkatimi çekti. 1846 yılında ilk inşa edildiği zaman, kilise, küçük boyutlu ve ahşapmış.  Kala mahallesindeki Ortodoks cemaat için yapılmış. 1942 yılında yenilenerek, şimdiki kilise inşa edilmiş.

Nazire Camii( Naziresha Camii )

nazire camii-elbasan
Elbasan - Nazire Camii
Aynı caddede, kilisenin aynı sırasında ve 100 metre kadar ilerisinde bu defa bir cami gördüm. Balkanların, çok kültürlü, çok dinli yapısı buydu işte… Bir kare fotoğraf çekersiniz, o karenin içinde camisi de olur, kilisesi de olur…

Nazire Camii, bir Nazırın( Bakan ) kızı tarafından 1599 yılında yaptırılmış. 1920 yılındaki depremde, minaresinin şerefesi ve caminin kubbesi zarar gördükten sonra onarılmış. 1948 yılında, Kültürel Anıt olarak tescil edilmiş.

                                                                   ***

Elbasan cadde ve sokaklarında biraz daha dolaştıktan sonra, kayda değer bir şey göremeyip, yoluma devam ediyorum. Azize Meryem Ortodoks Kilisesi, Elbasan Saat Kulesi, Elbasan Kalesi ve Sultan Camii, şehrin diğer görülecek yerleriymiş.

ANEKDOT

Yol bulucuyu, Tiran’dayken, Struga diye ayarlamıştım. Yola çıktıktan bir süre sonra, trafik levhalarının yeterli olmaması, yolların neredeyse zaman zaman sokak aralarından geçmesi; doğru yolda olup olmadığım konusunda beni kuşkuya düşürdü. Elbasan yakınında, yoldan geçen birisine Elbasan yolunu sordum. Türkçe bilmiyordu. Yardımcı olmak için arabaya binip, bir süre benimle beraber geldi. Bu arada Türk olduğumu söyledim. O da bildiği birkaç Türkçe kelimeyi sıraladı: Merhaba, Tamam, Nasılsın, Müslim vs. Bir iki kilometre gidip yol ayrımına geldik. Kendisi de oraya gidiyordu zaten. Adı Aslanmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder