11 Temmuz 2024 Perşembe

ARAZİ GÜNLÜKLERİMDEN - 9

 

27.08.2022 – Cumartesi; Yahyalı - Aladağlar

-Birecik – Urfa gezisi dönüşü, 24.08.2022’de Göksun-Kahramanmaraş yakınlarında, yolun bir yerinde birikmiş mıcır nedeniyle arabam kaymış ve orta refüj bariyerine çarparak durabilmişti. Arabamı tamir için Kayseri’deki servise bıraktıktan sonra, sigorta işlemleri devam ederken, sigorta şirketi, ikame araç kapsamında 26.08.2022-02.09.2022 tarihleri arasında yedi günlük kullanım için bir binek araç tahsis etmişti. Evet, hayatımda ilk defa bu çapta bir kaza yapmış, aracımın ön tarafı büyük hasar görmüştü. Ama artık o geride kalmıştı. Şimdi Kayseri’deydim ve Yahyalı’da, Aladağlar’da 7 günlük bir gezi fırsatı ortaya çıkmıştı. “Krizi fırsata dönüştürmek” dedikleri bu olsa gerek… Arabamı hemen Yahyalı’ya sürdüm ve güç belâ bir otelde boş bir oda bulabildim. Aynı akşam 40 yaşlarındaki otel işletmecisi ile sohbet ederken, kendisinin avcılık merakını ve hatta otelin yanında av malzemeleri satan bir dükkânının olduğunu öğrendim. Hazır yeri gelmişken ben de kendisine “Urkeklik”i bulma çabalarımdan bahsettim. Daha önce Aladağlar’a iki defa gelmiş ve bu esrarengiz ötüşlü türü görememiştim.     

- Sabahleyin, otel sahibi kardeşimizin Urkeklik'i tarif ettiği yere doğru yola koyuldum. Köşkdere'yi geçiyoruz. Bir süre sonra asfalt bitip, stabilize yol başlıyor. Stabilize yolun sağdaki ilk “Avcılık yasaktır. Köpekle gezilmez” levhasının bulunduğu yerde iki dağın arasında ve zirveye çıkan dar bir boğaz vardı. Oranın zirvesine tırmanacaktım.

Tarif edilen dar vadiyi buldum. Yukarı doğru yarım saat kadar çıktım. Yorulmuştum. Dinlene dinlene çıkmaya devam ettim. Tırmanma zorlaşıyordu. Eğim biraz dikleşmişti. Elimde korumak zorunda olduğum fotoğraf makinesi ve önündeki lens olmasa, devam edebilirdim. Ama tırmanma zorlaştıkça, makineye sahip olmak güçleşiyordu. Her an ayağım kayıp benle beraber makineye de zarar gelebilirdi. Bu nedenle zirveye az bir mesafe kala, dağa çıkmayı bıraktım. Devam etseydim, dağın tepesine çıktıktan sonra sesi çaldırıp Urkeklik’i bulacak ve çekecektim. İşin ilginç yanı, burada kayda değer bir şey çekemediğim gibi sabah ışığının en değerli 2,5 saatini harcamıştım. Tüm emeğimi buraya vermiş olmam da önemli kayıp oldu benim için. 

Boz Kuyrukkakan

Ardından Dedeman Madencilik’in yanından tepeye giden toprak yola girdim. İlk 200 metrede arabayı bırakıp, zirvedeki terkedilmiş kulübeye çıktım. Buradaki düzlükte Urkeklik ve Büyük Dağ Bülbülü sesini çaldırdım. Ama sonuç alamadım. Bugünkü gezimde, Benekli Sinekkapan, Kara İskete, Kara Kızılkuyruk, Kaya Kartalı, Kaya Sıvacısı, Ketenkuşu, Kırmızıgagalı Dağkargası, Kızılsırtlı Örümcekkuşu ve Bozkuyrukkakan gibi türleri çekmiştim.  Görsel açıdan, Boz Kuyrukkakan dışındaki çekimler pek istediğim gibi değildi.

28.08.2022 – Pazar; Yahyalı - Aladağlar

-Sabah 5.30’da kalkıp, önce çeşme ve yalağın olduğu maden yoluna, sonra soldaki ilk sapaktan toprak yola girdim. Alanın sol tarafında kalan, hafif eğimli, seyrek ve bodur ağaçlarla kaplı kısmı, güneş henüz yükselmediği için gölgede kalıyordu. Ben sağ tarafa girdim. Burası, her zaman cıvıl cıvıl olurdu. Şimdi de öyleydi. Çıkışa yakın bir yerdeki 30-40 metrelik bir çayır, yol seviyesinden yarım metre kadar yüksekti. Bu yükseklik, arabadan çekim yapıldığı takdirde göz hizasını sağlıyordu. Ben de öyle yaptım.

İbibik
                                                    

Gelengi

Arabamı yolun kenarında göz hizasına ayarlayıp, sessizce beklemeye başladım. 5-10 dk sonra, daha önce beni görünce kaçan İbibikler, tekrar ve üstelik daha yakınıma geldiler. İbibiklerin, hem fotoğraf hem de video kaydını aldım. Ardından Gelengi, Kuyrukkakan, Boz kuyrukkakan çektim. Burada 2,5 saat kadar kaldıktan sonra, yolun yakınındaki diğer sapaklardan içeri girdim.  En son, Dedeman Madencilik karşısındaki maden binalarının olduğu yere geldim. Buradaki bir çalışana Kara İsketeleri sordum. Bu sene başkaları da gelmiş, ama çekememişler. Biraz daha dolaşıp bir şey göremeyince, sağdaki toprak yolu takip edip, kuleye gitmeye niyetlendim. Birkaç km gittim ki, önümdeki iki dağı aşsam bile hedefe varamayacağımı anladım. Burada biraz oyalanıp, dönüşe geçtim.


Boyunçeviren

*Dedeman Madencilik’e varmadan önce solda bir cami vardı. Dün sohbet ettiğimiz marketçi esnaf, bu camiyi görmemi tavsiye edince, dönüş yolunda arabayı cami önüne park edip, bahçeden içeri girdim. Camiden başka, bahçede tuvaletler ve iki göz odadan ibaret sığınma evi de vardı(soğuk-sıcak, kar-tipiden korunma amaçlı). Cami arkasına yöneldiğimde bir ağacın dalları arasına ötleğen duruşuna benzer bir kuşun konduğunu fark ettim. Biraz dallar arasında dolaştıktan sonra uçtu gitti. Yarı profilden 3-4 poz fotoğrafını aldığım kuşun, ötleğen veya ardıç olabileceğini düşünüyordum. Fotoğrafı işledikten sonra bunun Boyunçeviren ve bana kertik olduğunu sevinçle öğrendim. Bugün çektiğim diğer farklı türler arasında Çizgili Ötleğen, Kaya Serçesi, Kirazkuşu ve Kulaklı Toygar vardı. 

29.08.2022 - Pazartesi

Sabah 0.30'da Köprübaşı - Dedeman Maden Yolu ayrımından sağdaki maden yoluna girdikten 1 km sonra Rea Elektrik tabelasının bulunduğu soldaki toprak yola girdim.

Gelincik

Gelengi
                                                                            
                                                                  
Boyunçeviren

                                                                        
Kızıl Şahin
                                                                                                                     
Taş Bülbülü

                                                                               
Yılan Kartalı

                                   
Kuyrukkakan
                                                 

Çok verimli bir gün oldu. Öğleye kadar kalıp, sonra Yahyalı'ya döndüm. Hayatımda ilk defa bir Gelincik'i (yırtıcı küçük bir hayvan) fotoğrafladım. Ayrıca göz hizasından İbibik ve Gelengilerin fotoğraf ve videolarını kayda aldım. Her anı dolu dolu geçen bir 4-5 saat geçirdim. Ardından yakın plan Boyunçeviren çektim. Azametli  görüntüsüyle koyu donlu yırtıcıya, Merlin "Kızıl Şahin"  dedi. Taş Bülbülü ve Küçük Akbaba, kayda değer diğer türlerdi.  

30.08.2022 – Salı; Yahyalı - Aladağlar

-6.30’da Aladağlar - Maden yoluna girdikten sonraki ilk sapaktan (Soğulcak) girdim. Pek verimli olmadığını düşünüp, 10.30’da ayrılacaktım. Önümdeki yüksek çalılıklarda Sakalara rastlayınca, üstelik de yakın plan olunca biraz oyalandım. Ama değdi. Hem videosunu aldım, hem de annenin yavrusunu besleme anlarının fotoğrafını çekmiş oldum. İbibikler tam kadro alandaydı. Tekrar videolarını kaydettim. 11.30’da Yahyalı’ya döndüm. 18.30’da yemeğe çıktım. Köşk Lokantası’nda döner ekmeğimi yedikten sonra, dere boyunca devam eden yürüyüş yolundan 500-1000 m kadar yürüdüm ve bu arada bir durum değerlendirmesi yaptım:


Boz Kuyrukkakan




Kirazkuşu


Saka

Arabamla kaza yapmıştım. Kayseri’deki yetkili serviste bulunan aracım perte çıkabilirdi. Kaza yapmış olan aracım nedeniyle, Kayseri'de 1 hafta kalma zorunluluğu ortaya çıkınca, bunu Aladağları tekrar görebilme şansı olarak değerlendirip, hemen Yahyalı'ya gelmiştim. Önce, sigortanın verdiği araçla (2012 – Citroen) tüm Aladağların altını üstüne getiririm diye düşünmüştüm, ama aracın çekiş gücünün zayıflığı ve lastiklerinin kabaklığı nedeniyle, her yere girecek güvenlikte olmadığını fark edince, bu hevesim bitti. Yine de araçtan azami ölçüde faydalanıyor, hiç olmazsa  zengin tür çeşidiyle, habitatıyla güzel bir arazi olan Rea Elektrik (Soğulcak) sapağına her gün gidiyorum.

- Perşembe günü, kaldığım otelin işletmecisi Savaş kardeşim ile Urkeklik için kendisine ait 1996 model Broadway aracıyla dağlara çıkacağız. Savaş; 15 yaşından beri, yani 25 yıldır avcılık yapıyormuş. Aladağları avucunun içi gibi biliyor. Yakıt ve yeme içme masraflarını benim karşıladığım, keyfe keder ve bir anlamda Aladağları daha detaylı tanıma amaçlı bir gezi olacaktı bu yolculuğumuz.

01.09.2022 – Perşembe; Yahyalı - Aladağlar

-Sabah 6.30’da Savaş Broadway ile geldi. Etler ve şiş malzemeleri dünden halledilmişti. Yoldan ayrıca, açma, simit, ekmek ve kömür aldık. Sonra Yahyalı çıkışındaki Petrol ofisinden oto gaz alıp depoyu doldurduk. Buradan hemen hareket ettik. Dedeman Madencilik’e kadar gittik. Bu stabilize yolda Savaş’ın araba zorlandı. Sonra Dedeman Madencilik’in karşısındaki madenin bulunduğu yola girdik. 1-2 km gittik. Burada sağ tarafta kalan kuleyi gösterdi bana. Daha önce bana bir yer tarif etmişti. Ben de buraya kadar gelip geri dönmüştüm. Meğerse tarif ettiği, Urkeklik’i görebileceğim yer burasıymış. Tarif ettiği kule de, Dedeman Madencilik’i arkamıza aldığımızda karşımızda değil, tam sağımızda kalıyormuş.

Yolumuza bundan sonra hep tehlikeli, uçurumlu, dar ve taşlı-topraklı yollarla devam ettik. Ben bütün bu yolları geçerken, sağ ayağımla “frene basar hareketi” yapıyor, bir anlamda heyecanıma hâkim olmaya çalışıyordum. Ama Savaş’a korktuğumu söylemiyordum tabii (!)

Böyle tehlikeli yerler bir türlü bitmek bilmiyordu. Her defasında içimden “Bitti çok şükür. Bundan sonra rahatız” dediğimde, hemen ardından benzeri yollara giriyorduk. Bir süre sonra, Aladağlar’daki birkaç küçük gölden birisi olan Alagöl’e geldik. Alagöl aslında birbirine yakın 3 göldü. Bu göllerden birisinde, bu yükseklikte yaşayan ender bir kurbağa cinsini gördük. Kurbağalar, 30-40 cm derinliğindeki suda zikzaklar çizerek yüzüyorlardı. Kamçı kuyruklu yavru kurbağaları andırıyorlardı. Alagöl’de Urkeklik çaldırdık, ama nafile, ne ses vardı ne de kendileri.



Böyle Urkeklik ararken ara ara koyunlarını otlatan çobanları da görüyorduk. Bu çobanlardan birisine misafir olduk. Bizi çadırına davet etti. Zaten Savaş’ın tanıdığıydı çoban Hasan kardeşimiz. 3 kardeş ayrı ayrı koyun sürülerinde çobanlık yapıyorlardı. Hasan, Dereköy’lüydü

Hasan bir yandan konuşurken, diğer yandan da bize kahvaltı hazırlıyordu. Çay zaten demleniyordu. Ortaya ekmek, yağ, reçel ve ambalaj paketini yeni açtığı Çokokrem koydu. Biz de aldığımız açma ve simitleri getirdik. Hasan ayrıca madencilikle de ilgileniyormuş. Geçmişte 10 yıl madenlerde çalışmış. Hasan’ın misafirperverliği bizi çok memnun etti. Vedalaştık.

Hasan’a gelmeden önce, kayalık ve uçurumlu bir araziden geçerken Savaş, 5 bireylik dağ keçisini gösterdi. Bunları çektim, ama en değerlisi, uçurumun kenarında kayaya sırtını vermiş, ileride uzaklara ve boşluğa bakan heybetli ve nefes kesici dağ keçisi (yaban keçisi) fotoğrafıydı. Bu fotoğraf ve dağ keçisi, Bana “Dağların kralının ve fatihinin” dağ keçisi olabileceğini düşündürdü, ilham etti.



                                                              


Savaşla Aladağlar yolculuğumuz;  tehlikeli, nefes kesen yolları aşıp tekrar yenileriyle cebelleştiğimiz, (benim)buradan tek parça çıkamayacağımı, sonunda burada öleceğimi hissettiren yolculuklarla devam ediyordu. Dağın biri bitiyor, diğeri başlıyordu. Kimi yerde çok keskin ve dar virajlar/dönemeçler, taşlı topraklı yollar, heyecanın tepe yaptığı yerler oluyordu. Urkeklik arayışı da devam ediyordu. Duruyor, arabadan çıkıp dolaşıyor, sesini dinletiyor, sonuç alamayınca bir sonraki dağa devam ediyorduk.

Artık saat 14.30 olmuştu. Daha önce yanımıza aldığımız 1 kilo kuzu şişlerini yemeyi hayal etmeye başladık. Yolumuzun üzerinde yine bir çobanla, bu defa konteynerde iki oğluyla kalan Ahmet’le karşılaştık. Bir süre Ahmet’le sohbet ettik. Ahmet’ten 2 tane 1,5 litrelik boş pet şişe aldık.  Çayı buradan doldurduğumuz suyla yapacaktık.

Sonra Savaş, taşlı çakıllı eski ve kullanılmayan bir yola girip, Köşkdere’ye yol aldı. Yemeğimizi Köşkdere’de yiyecektik.  Yol uzun süre kullanılmadığı için çok bozulmuştu. Biz Broadwayimizle gidiyorduk, ama ben her an yolun bir yerde kapalı olabileceği, geçilemeyecek kadar kötü olduğu için dönmek zorunda kalacağımız endişesini yaşıyordum.

 Köşkdere’ye çok zorlu bir yolculuktan sonra yaklaştık. Burada yol kenarında, bir araba görünce durduk. Savaş, arabayı tanımıştı. Araba teyzesinin kızı ve eşine aitti. Yol kenarında onları da gördük. Aslında Kayseri’de oturuyorlarmış. Gezmeye gelmişler. Kuşburnu topluyorlardı. Ayaküzeri sohbetten sonra, biz yolun az ilerisinde, çeşmenin bulunduğu, ağaçlıklı ve gölgelikli bir yere geldik.

Savaşla topladığımız çalı çırpı ile ateşi yaktık. Çayı demlemeye koyduk. Ateş yanarken, Savaş da, kuşbaşı kuzu etlerini şişe geçiriyordu. Böyle bunları şişe dizerken, teyzekızı ve eşi, bizim ateş yaktığımız yerdeki çeşmeden ev ihtiyaçları için birkaç küçük bidonla su doldurmaya geldiler. Ben telefonuma bakarken, Savaş şişleri pişiriyor, bir yandan da suları dolduran teyzekızı ve eşiyle sohbet ediyordu.

Artık şişler olmuştu. Aldığımız ekmeğin arasına şişleri boşaltıp, misafirlerimizle beraber neşe içinde, sohbet ederek yemeye başladık. İyi ki gezimize mangalda şiş kebabını ilave etmişiz, bu sayede ben de çoktandır ilk defa kendime böyle bir ziyafet çekiyordum.

Bu arada akşam 17.30 olmuştu. Savaş beni otele bıraktı. Ertesi sabah erkenden ayrılacağım için Savaş’la, aynı yaşlardaki kardeşi Murat’la ve babalarıyla vedalaştık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder