20 Temmuz 2018 Cuma

5 - HIRVATİSTAN

HIRVATİSTAN


Hırvatların ilk defa bağımsız bir devlet kurmaları, 925 yılında “Hırvatistan Krallığı” ile olmuş. Hırvatistan Krallığı, 1102 yılında Macaristan Krallığı ile birleşmiş, 1527 yılından sonra ise Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na katılmış. 1918 yılında Yugoslavya Devleti içinde yer alan Hırvatistan, 25 Haziran 1991 tarihinde Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşmuş.

Yüzölçümü: 56.594 km2, Nüfusu: 4.284.889( 2011 ), Başkenti: Zagreb, Resmi Dili: Hırvatça, Tanınan Diller: Çekçe, Macarca, İtalyanca, Rutence, Sırpça, Slovakça, Para Birimi: Kuna, Önemli Şehirleri: Osijek, Split, Zadar, Dubrovnik, Rijeka, Pazin, Vukovar, Etnik Yapı: Hırvat % 89,6, Sırp %4,5, Boşnak, Macar, İtalyan, Sloven, Alman, Çek, Roman % 5,9. Gelirlerinin % 20’sini2 turizmden elde eden Hırvatistan, 1 Temmuz 2013 tarihinde Avrupa Birliği üyesi olmuş.

                                                                 ***

Türkiye’den üç kişi ile başladığım yolculuğuma Belgrad’dan sonra yalnız başına devam edecek olmam, bana daha farklı, adrenali daha yüksek bir heyecan vermeye başlamıştı. Dün akşam Booking.com’dan, Zagreb-Youth Hostel’de, 1 gece için tek kişilik oda( 25 Euro ) rezervasyonu yapmıştım. Merkezde olması ve otoparkının bulunması, bana zaman kazandıracaktı. Bunun rahatlığı içinde, cep telefonumdan, Google-Haritalara( yol bulucu uygulamasına ), Hostel’in adresini yazıp, keyifle arabamı Zagreb’e doğru sürmeye devam ettim.

Bu arada, Belgrad’dan Türkiye’ye yolcu ettiğim arkadaşımı da telefonla arayıp, konuştum. Her hangi bir sorun olmadığını, otobüse bindiğini öğrenince rahatladım.

Yolda, Zagreb ve sonrası için güzel güzel giderken, aklıma Belgrad’daki Hostel’e ait oda anahtarları geldi. Cebime baktım. Cebimdeydiler! Anahtarları vermeyi unutmuştum! Önce biraz telaş ettim, ama sonra bir şekilde, Hostel ile iletişim kurdum ve anahtarları gideceğim yerden posta ile gönderme konusunda mutabakata vardık.

Hırvatistan’a giriş kolay oldu. Burada, sınırı biraz geçtikten sonra, 50 Euro bozdurdum. Kur, 1 Euro= 7,36 Kuna, toplam 368 Kuna verdiler. Paralı otoyolda bunun 218( yaklaşık 30 Euro )’ini verdim. Yani, Hırvatistan’da otoyol ücretleri ateş pahası… Otoyol gişesinde, yanlışlıkla Kuna kupürlerinin arasında Euro verince, sağ olsun, görevli memur beni uyardı. Bir Euro 7 Kuna ettiğine göre, 7 misli fazla para ödemiş olacaktım. Teşekkür edip, yoluma devam ettim.

ZAGREB

zrinjevac parkı-zagreb
Zagreb - Zrinjevac Parkı
Tarihi kayıtlarda “Zagreb” ismi ilk defa 1094’de görülmüş. Şehir, iki komşu tepede bulunan Kaptol ve Gradec şehirlerinin 1851 yılında birleşmeleriyle oluşmuş. Kentte, 1699 yılında ilk defa bir üniversite açılmış. 17. Ve 18. Yüzyıllarda Kent, büyük veba salgınları yaşamış.
Hırvatistan’ın başkenti ve en büyük şehri olan Zagreb’in nüfusu, 2011 sayımına göre, 790.017. Etnik olarak nüfusun % 91,94’ü Hırvat. İnanca göre ise, % 87’si Katolik.

zrinjevac parkı - zagreb
Zagreb - Zrinjevac Parkı
Belgrad’dan ayrıldıktan 4-4,5 saat kadar sonra, Zagreb’e ve kalacağım Youth Hostel’e geldim. Hostel’i ve hemen yanında bulunan otoparkı, sanki elimle koymuş gibi rahatça bulmam, bütün yorgunluğumu üzerimden alıp, beni zindeleştirdi. Bu vesileyle,  teknolojinin sağladığı kolaylıkları da hayırla yâd ettim. Booking.com’un rezervasyon sistemi ve Google-Haritalar’ın yol bulucu uygulaması için, gezi sürem boyunca bu “hayırla yâd etmeyi”, yeri geldikçe, sürekli olarak yapacaktım…

Hırvatistan Cumhuriyeti Yüksek Mahkeme Binası-Zagreb
Zagreb - Hırvatistan Cumhuriyeti Yüksek Mahkeme Binası
Arabamı park ettikten sonra, Hostel’e geldim. Resepsiyondan kaydımı yaptırdım. Hırvatistan’da, aynı Sırbistan’da olduğu gibi günlük alış verişlerde Euro geçmiyor. 25 Euro yer ücreti ve 1,5 Euro tutarındaki kayıt ücretini Kuna olarak ödedim( 199 Kuna ). Odama çıkarken, resepsiyondan bir de şehir haritası aldım.

Eşyalarımı odama çıkardım. Oda; güzel, rahat ve standart bir konfora sahipti. Vakit kaybetmemem gerekiyordu. Güneşin batmasına 2-3 saat kalmıştı. Zagreb için rezervasyon yaparken, şehrin merkezinde ve önemli ziyaret yerlerine yürüyüş mesafesinde olmasına öncelik vermiştim. Dolayısıyla, 2-3 saat içinde, yürüyerek, Zagreb’in belli başlı önemli yerlerini görebilecektim.

Eski Ustaların Strossmayer Galerisi/Hırvat Bilim ve Sanat Akademisi

eEski Ustaların Strossmayer Galerisi-Zagreb
Zagreb - Eski Ustaların Strossmayer Galerisi
Otelden elimde bir haritayla, Zagreb’i keşfe çıkıyorum. Otel’in bulunduğu caddenin paralelinde ve otele 400 metre kadar mesafede bulunan Strossmayer Galerisine geldim.
Saray görünümündeki Galeri ve Sanat Akademisi binası; Zrinjevaj( Nikola Subic Zrinski ) Meydanı’nda bulunuyor. Ancak bizim anladığımız manada kavramları kullanırsak, Zrinjevac Parkı içinde ve Zrinjevac Caddesi üzerinde demek daha doğru olur. Zira görünürde herhangi bir meydan yok.

Hırvat Piskopos, politikacı ve Profesör Josip Jurac Strossmayer’in bağışladığı 256 eserin sergilendiği Saray; aynı zamanda Hırvat( Yugoslav ) Bilimler Akademisi’ne de ev sahipliği yapıyor. Galerinin koleksiyonunda, yaklaşık 4.000 eser bulunuyor. Neo-Rönesans tarzında inşa edilen saray, 1884 yılında hizmete girmiş. Strossmayer( 1815-1905 ); 1866’da Yugoslav Bilim ve Sanat Akademisi’nin ve 1874’de Zagreb Üniversitesi’nin yeniden kuruluşunda etkili olmuş.

Zagreb Arkeoloji Müzesi( Arheoloski Muzej )

Arheoloski Muzej -Zagreb
Zagreb - Arkeoloji Müzesi( Arheoloski Muzej )
Yine, Park’ı çevreleyen Zrinjevac Caddesi( Trg Nikola Zrinski-Zrinjevac Meydanı ) üzerinde, tüm görkemiyle Zagreb Arkeoloji Müzesi'ni görüyorum. 1836 yılında kurulan Müze, 1846 yılından sonra halka açık Ulusal Müze olarak hizmet vermiş. Müze’nin arkeoloji koleksiyonu, 1945 yılına kadar Zrinjevac Meydanı’ndaki, Hırvat( Yugoslav ) Bilim ve Sanat Akademisi binasında sergilendikten sonra, bugünkü yeri olan, yine aynı Meydana bakan Vranyczany – Hafner Konağı/Sarayı’na taşınmış. Kont Dragutin Vranyczany’nin 1879 yılında yaptırdığı Saray, birkaç defa el değiştirmiş. I. Dünya Savaşı sırasındaki sahibi et tüccarı Radivoj Hafner, esaslı tadilatlar yaptırmış. İflasından sonra ise önce bankaların mülküne geçmiş, sonra da müze binası olmuş.

Nikola Tesla Caddesi ve Nikola Tesla Anıtı


Ulica Nikole Tesle - Zagreb
Zagreb - Nikola Tesla Caddesi
Arkeoloji Müzesi’ni geçtikten sonra, soldaki sokağın köşesinde “Nikola Tesla Caddesi” tabelası dikkatimi çekiyor. Tabii bu rastlantıya sevinip, hemen sokağa/caddeye giriyorum. İki şeritli caddenin bir şeridi kafe ve lokantalara ayrılmış, haliyle trafik tek yönlü olmuş. Caddeden cam duvarlarla ayrılmış olan ve üzeri brandalarla örtülü bulunan lokanta ve kafelerde, kalite ve estetik hemen fark ediliyordu. Daha sonra böyle birkaç cadde daha görecek, bu tarzın, Zagreb'deki gelişmiş şehir kültürünün bir parçası olduğunu anlayacaktım.

Ulica  Nikole Tesle - Zagreb
Zagreb - Nikola Tesla Caddesi
Nikola Tesla Caddesi üzerinde, görüp de imrendiğim bu kafelerden birisine oturup bir bira içmeyi veya bir pasta yemeyi çok isterdim, ama zamanım sınırlı olduğu için devam etmek zorundaydım. Caddenin sonunda yine bir sürprizle karşılaşıyorum. Karşı köşede, Nikola Tesla’nın heykeli vardı…

Ulica Nikole Tesle - Zagreb
Zagreb - Nikola Tesla Caddesi
Sırp asıllı büyük mucit Nikola Tesla, 10 Temmuz 1856 yılında, Hırvatistan’ın Gospic şehrine bağlı Smiljan Köyü’nde doğmuş. “Elektriğin kablosuz taşınabilmesi” gibi birçok icadın sahibi olan Tesla, 7 Ocak 1943 yılında New York’ta ölmüş.

Nikole Tesle Monument - Zagreb
Zagreb - Nikola Tesla Anıtı
Nikola Tesla Anıtı, Hırvat heykeltıraş İvan Mestrovic tarafından 1956 yılında yapılmış ve Zagreb’deki Rudor Boskovic Enstitüsü’ne hediye edilmiş. Sonrasında, bronz heykel, Tesla’nın 150. Doğum yılı anısına Masarjkova ve Preradoviceva Caddelerinin köşesindeki mevcut yerine taşınmış.

Ban Jelacic Meydanı ve Ban Jelacic Heykeli

Ban Jelacic Meydanı ve Ban Jelacic Heykeli - Zagreb
Zagreb - Ban Jelacic Meydanı ve Ban Jelacic Heykeli
Ve 300-400 metrelik bir yürüyüşten sonra Zagreb’in kalbinin attığı Ban Jelacic Meydanı’na geliyorum. 17. yüzyıldan beri var olan Meydan, ilk defa 1848 yılında bugünkü ismini almış. Meydan’da, 1891 yılında hizmete sokulan atlı arabalar, 1910 yılında yerlerini elektrikli tramvaylara bırakmışlar. 1946 yılında Cumhuriyet Meydanı olarak değiştirilen adı, 1990 yılından sonra tekrar “Ban Jelacic Meydanı” olmuş. 



Ban Jelacic Meydanı - Zagreb
Zagreb - Ban Jelacic Meydanı
Meydan, bir yaya bölgesi olarak trafiğe kapalı. Ancak bunun bir istisnası olarak, sadece tramvaylar çalışıyor. Meydan’ın etrafı, Klasisizmden Modernizme kadar giden, tarzı olan, görkemli binalarla çevrelenmiş. Ban Jelacic Meydanı, Zagreb’in en ilgi gören, sevilen bir buluşma, gezi ve eğlence alanı.

Ban Jelacic Heykeli - Zagreb
Zagreb - Ban Jelacic Heykeli
Meydana ismini veren Ban Josip Jelacic( 1801 – 1859 ), ömrü Hırvatistan’ın bağımsızlığı için mücadeleyle geçmiş, 1848 – 1859 yılları arasında Hırvatistan-Dalmaçya Bölgesine “Ban”( Sancak Beyi-Prens ) olmuş, Hırvatların milli kahramanı bir asker ve politikacı. Ban Jelacic Heykeli, Meydan’a, 1866 yılında dikilmiş. 1947 yılında Komünist yönetim tarafından kaldırılan heykel, Komünizmin çöküşünden sonra, 1990 yılında tekrar Meydan’a konmuş.

Zagreb Katedrali ve Meryem Sütunu

Zagreb Katedrali ve Meryem Sütunu
Zagreb Katedrali ve Meryem Sütunu
Ban Jelacic Meydanı’ndan, Zagreb Katedrali’ne doğru ilerliyorum. Katedral, Meydanın sağ köşesinden yukarı doğru giden Tome Bakaca Caddesi üzerinde bulunuyor. İki yüksek kulesinden dolayı bulması kolay oldu. Katedral’den önce, hediyelik eşya satan bir dükkâna girip, iki tane magnet aldım. Bu arada satıcı kızla “Ne olacak bu memleketin hali” tadında koyu bir sohbet yapıp, sonrasında Zagreb Katedrali’ne geldim. Yüksek kuleleriyle birlikte Katedrali çekmeye çalışıyorum. Ama 35 mm. objektifle, 108 metre yüksekliğinde kuleleri olan Katedrali, kadraja sığdırabilmek, bayağı zor oldu benim için.

Nadbiskupski duhovni stol - Zagreb
Zagreb Başpiskoposluk Binası( Nadbiskupski duhovni stol )
Gotik tarzındaki Katolik kilisesinin yapımı, 1217 yılına kadar gidiyor. 1263-1287 yılları arasında yeniden inşa edilmiş. 1880 Zagreb depreminde ağır hasar görünce, Mimar Hermann Bolle tarafından Neo-Gotik tarzda yeniden yapılmış ve 1906 yılında bugünkü haline gelmiş. 108 metre yüksekliğinde iki kulesi var. Katedralin önündeki geniş meydanda, dört altın meleği ile bir sütunun üzerinde altın Meryem heykeli bulunuyor. Katedralin sağ tarafındaki, uzunlamasına giden, güzel ve gösterişli bina ise, Zagreb Başpiskoposluk Binası.

Ilica Caddesi

Ilica Caddesi - Zagreb
Zagreb - Ilica Caddesi
Dönüş yolum, Ban Jelacic Meydanı ve Ilica Caddesi üzerinden oluyor. Ilica Caddesi, Zagreb’in en işlek ve en uzun caddelerinden birisi. Uzunluğu 5 km. kadar. Mağazalarıyla, kafeleriyle, restoranlarıyla, kültürel etkinlikleriyle;  Şehrin alış veriş, eğlence ve kültür merkezi durumunda. Kayıtlara adı, ilk defa 1431 yılında geçen Cadde, 18. Yüzyıldan beri mevcut şeklini koruyor.


Ilica Caddesi - Zagreb
Zagreb - Ilica Caddesi

                                                                 ***

Ilica Caddesi’nde bir süre yürüdükten sonra, otelime dönüşe geçiyorum. Farklı caddelerden geçerek, yeni yerler görmeyi amaçlıyorum. Evlerin mimarisi dikkatimi çekti. Avusturya-Macaristan döneminin, mimari tarzı, hemen hemen tüm Zagreb’e hâkim. Binaların cepheleri açısından, kimileri yenilenmiş, kimileri yenilenmeye muhtaç olsalar da, bir bütünlük içerisindeler.
Gunduliceva Caddesi - Zagreb
Zagreb - Gunduliceva Caddesi
Yaya Caddeleri ve Sokak kafeleri konusunda da, kendi tarzlarını uyguladıklarını zannediyorum. Trafiğe tamamen kapalı yaya caddeleri olduğu gibi, yolun yarısının lokanta ve kafelere, diğer yarısının da trafiğe tahsis edildiği pek çok cadde/sokak vardı. Bunların ortak özelliği, belli bir kaliteye sahip olmalarıydı.

                                                                  ***
Otele dönüp banyo yaptıktan sonra, hemen yarınki gezi plânımı somutlaştırmaya koyuldum. Ana plânıma göre, Zagreb’den başlayıp, Saraybosna’da biten bir güzergâhı takip edeceğim. Zagreb-Rastoke-Plitvice Gölleri-Jajce-Travnik-Saraybosna güzergâhının bitiminde, Saraybosna’da geceleyeceğimi kesinleştirmiştim. Ama 500 kilometreyi bulan bu programı aynı güne sığdıramayacağım da açıktı. Arada, ortalarda bir yerde konaklama yapmam gerekiyordu. Önce Jajce’de karar kıldım. Booking.com’dan Jajce ile ilgili araştırma yaparken, karşıma Jajce’ye 28 km. mesafede bulunan, Pljeva( Sipova )  diye güzel bir köy çıktı. Hemen kararımı verip, Guest House Sobic’de bir oda ayırttım.


RASTOKE/RASTOKE SU DEĞİRMENLERİ

Rastoke Su Değirmenleri ve Şelaleleri
Rastoke Su Değirmenleri ve Şelaleleri
Sabah 8’de Zagreb’den yola çıktım. Google-Haritalar-Yol Bulucu’yu, Rastoke’ye ayarladım. 103 km. ve 90 dakika sürecek. Otoyolların, Hırvatistan’da müthiş pahalı olduğunu bir defa daha öğrendim. Gerçi Balkanlarda gördüğüm diğer otoyollara nazaran uzun bir otoyoldu. Ama 15 Euro civarında bir para ödedim.

Rastoke Su değirmenleri ve Şelaleleri
Rastoke Su değirmenleri ve Şelaleleri
Rastoke’ye girerken, bir Japon grup bir şeyler çekiyordu. Herhalde gelmek istediğim yer burasıdır, diyerek, o tarafa doğru yöneldim. Karşı yamaçta, ahşap evlerin ve değirmenlerin arasından gürül gürül akan şelaleler bir nehre dökülüyor, muhteşem bir manzara oluşturuyordu. Turizm ofisindeki kızdan aldığım bilgiye göre, ilerideki makineye 6 Kuna( bir saat için ) atıp, biletimi alıyor ve arabamı park ediyorum.

Rastoke Su Değirmenleri ve Şelaleleri
Rastoke Su Değirmenleri ve Şelaleleri
Önce bulunduğum noktadan, elimde fotoğraf makinesi,  karşı yamaçtaki şelalelere yoğunlaşıyorum. Manzara o kadar güzel ki, sanki bir aksilik çıkacak ve ben bu pozları kaçıracakmışım gibi biraz telaş ediyorum. Düşük enstantane ile ipeksi ve tül görünümlü, şelale fotoğrafları çektikten sonra, asfalt yolu yürüyüp, aşağıdaki köprüden karşı yamaca, yani evler ve su değirmenlerinin bulunduğu tarafa geçiyorum.

Rastoke
Rastoke
Değirmenleri gezerken, Japonları görünce yüzüme takdirle karışık bir gülümseme yayılıyor. Japon gezginler, dünyanın her yerindelerdi.  1982 yılında bir vesile ile ziyaret ettiğim Doğubayazıt-İshakpaşa Sarayı’nda yaşadığım sahne gözümün önüne geliyor: İshak Paşa Sarayı’na gitmişken, Sarayın Camiinin minaresine çıkıp, ovayı kuşbakışı seyredelim, dedik. Çıkarken, minarenin 89 basamaklı olduğunu ve yorulacağımızı söylemişlerdi. Tabii, bizim gibi otuzlu yaşlarında olanlar için bu, o kadar önemli değildi.  Minareyi oflaya puflaya çıkmış ve minarenin en tepesindeki basamağa adımımı atmıştım ki, merdivenin başında inmek için benim çıkmamı bekleyen birisini gördüm. Dikkatli bakınca bunun çok yaşlı bir Japon kadın olduğunu fark ettim. Şaşırdım. Japonya gibi uzak bir diyardan Türkiye’ye ve Türkiye’nin uzak bir köşesine gelmiş, İshak Paşa Sarayı’nı gezmiş, gezmekle de kalmamış, o yaşlı haliyle Caminin, o dar ve çıkılması zor basamaklarını tırmanarak minaresine çıkmıştı. Tabii ki, böyle bir insana saygı duymuştum. Yeni yerler görme ve öğrenme hevesinin, yaşama sevincini arttırdığı gibi gençlere taş çıkartan bir enerji ve zindeliği de beraberinde kazandırdığını, bu olay vesileyle öğrenmiştim.

Rastoke
Rastoke
Rastoke, Slunj kasabasına bağlı, su değirmenleri ile tanınmış bir köy. Önünden geçtiği Korana Nehri ile Slunj’dan gelen Slunjcica Nehri’nin birleştiği yerde bulunuyor. Suların aşındırdığı karstik yapılarla meydana gelen adacıklar, adacıklardaki evler ve su değirmenleri, bunların arasından akan sular ve şelalelerle, cennetten bir köşe sanki…
Rastoke, nehirlerin dallanması/kollara ayrılması anlamına geliyor. Rastoke’deki doğa olaylarının aynısı, Plitvice Göllerinde de gerçekleşiyor. Bu nedenle Rastoke’ye, Plitvice’nin Küçük Gölleri ismi de verilmiş. Her iki yer de, Korana Nehri ile birbirine bağlanmış. 

Köydeki en eski değirmen 17. Yüzyılda inşa edilmiş olmasına rağmen, çoğu değirmen, 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyılın başlarında yapılmış. Şelaleler, Rastoke’nin alt kısmından, Korana Nehri’ne yaklaşık 10 ilâ 20 metre arasındaki bir yükseklikten düşüyor. Toplam sayısı 23 olan şelalelerden birçoğu, değirmen sahiplerinin isimlerini taşıyor. Çalıştıkları zamanlardaki öğütme ücretleri de, öğütülen buğday veya mısırın yüzde sekiz veya onu civarındaymış.
                                                                                     
                                                                  ***
Tespit: Hırvatistan'da şehirlerarası yol onarımlarında, daralan yolda, kontrollü tekli geçiş için akülü “taşınabilir trafik lambalarını” kullanıyorlar. Yani, elinde bir bayrakla, geçişleri düzenleyen herhangi bir görevli yok. Dağ başında trafik lambalarını görünce insan önce biraz şaşırıyor veya hiç böyle bir şey beklemediği için, dalgınlıkla geçip gidebiliyor.

PLİTVİCE GÖLLERİ DOĞAL PARKI( Plitvicka Jezera )

Plitvicka Jezera
Plitvice Gölleri( Plitvicka Jezera )
Rastoke’den sonra Plitvice Göllerine doğru yol alıyorum. Plitvice Gölleri Doğal parkı, 1949 yılında açılmış ve 1979 yılında Unesco Dünya Doğal Mirası listesine alınmış. 296 km2’lik bir alana yayılan Doğal Park’ta, 16 göl var. Bu göller, birçok küçük nehir ve yeraltı karstik ırmağının birleşiminden oluşmuş. Göller, birbirine bağlı olup, yosun ve bakterilerin hareketiyle oluşan doğal traverten barajları ile birbirinden ayrılıyorlar.


Plitvice Gölleri Doğal Parkı’nın iki ana girişi var. Ben İkinci Girişe( Ulaz 2 ) geldim. Parkın içerisine araçların girmesi yasak.  Yolun diğer tarafında bilet satış gişesi, danışma ve hediyelik eşya satış yerlerinin olduğu bölümde ayrıca arabalar için park yerleri ayrılmış. Arabamı buraya park ettikten sonra, 110 Kuna( 15 euro ) ödeyerek giriş biletimi aldım.

Gezi Rotaları

Bilet satış gişesinin bulunduğu yerdeki panolarda, tüm bölgeyi gösteren harita var. Bu harita üzerinde, rotalar, harflendirilerek gösterilmiş. A’dan başlayıp, K’da biten her bir rotanın, uzunluğu ve yaklaşık süresi de yazılmış. Bu rotalar; tüm bölgede konumlanmış üç istasyon( ST 1, ST2, ST3 ) ve üç iskele( P1, P2, P3 ) arasında, her yarım saatte veya saat başı kalkan elektrikli panoramik mini trenler/otobüsler ve teknelerle geziliyor. İstasyonlar/iskeleler arasında bağlantı sağlayan trenler ve tekneler ücretsiz. Trenler ve teknelerin bıraktığı yerlerden sonra göllerin etrafındaki, doğaya uyumlu ahşap gezi platformlarında rotalar devam ediyor. Harflere göre seçilen rotaların karıştırılmaması, belli aralıklarla konulan yönlendirme tabelalarıyla, sağlanmış.

Benim Rotam

Gezi rotası için, bir değerlendirme yapıyorum: Doğal Park, 16 gölü içeren çok geniş bir alana yayılmıştı. Haliyle, en kısa rota bile 5100 metre uzunluğundaydı ve ancak 2-3 saatte tamamlanabiliyordu. Oysa ben buraya 14.15’de gelmiştim ve buradan, kalacağım yer olan Pljeva’ya, daha 178 kilometrelik bir yolum vardı. Biraz da, bir önceki durağım olan Rastoke’de bol bol şelale fotoğrafı çekmiş olmanın tesellisiyle, kendime bambaşka bir rota belirliyorum: Doğal Parkın en büyüğü olan Kozyak Gölü kenarındaki iskeleye( P1 ) doğru yürüyüp, gölün yakın çevresini dolaşacağım. Burası aynı zamanda, Merkezin konumlandığı, kafe ve lokantaların bulunduğu bir yerdi.


Plitvicka Jezere
Plitvice Gölleri( Plitvicka Jezera )

Ahşaptan yapılmış yaya yolu ve köprüyle, karşı yola geçiyorum. Yine yönlendirme levhalarıyla 20 – 25 dakikalık bir yürüyüşten sonra göl kenarına ve iskeleye varıyorum. Bir tekne, yolcularını almış, karşı kıyıya hareket etmek için saatini bekliyordu. Teknede bekleyen yolcuların aralarındaki neşeli ve canlı, konuşma ve kahkahaları, ortama pozitif enerji yayıyordu. Bu pozitif enerji beni de içine alıyor ve kendimi daha iyi hissediyorum. 
Plitvice Gölleri( Plitvicka Jezera )



Kıyı boyunca gölün soluna doğru, yürümeye devam ediyorum. İleride, gölün karşı kıyılarına yakın bir yerde, şelalelere epeyi yaklaşmış bir sandal, sandalda kürekleri çeken bir adam ve manzarayı kameraya alan bir kadın görüyorum. Hava güzel, masmavi gökyüzü küçük beyaz bulutlarla süslenmiş, göl zümrüt renginde, şelalelerin serinliğini bulunduğum yerden bile hissedebiliyorum… Sandaldakilere gıpta ile bakarken bir defa daha anlıyordum ki, Plitvice Gölleri için, birkaç saat değil, tam gün bile yetmezmiş.

Bir saat kadar daha civarı gezdikten sonra, aklımın bir köşesinde yer eden ve benimle beraber gelen Plitvice Gölleri’nden ayrılıyorum.

DUBROVNİK( HIRVATİSTAN )


Dubrovnik
Dubrovnik
Neum’dan, ayrılıp Dubrovnik’e hareket ediyorum. Rotamı Dubrovnik’e ayarlayıp, Bosna Hersek topraklarından Hırvatistan’a giriyorum. Birkaç kilometreden sonra, karşıma, tablo gibi eşsiz manzaralı, iki güzel koy çıkıyor. Ama bir defa geçmiş olduğum ve park etme şansı bulamadığım için devam etmek zorunda kalıyorum. Manzarayı seyrederken, nasıl olsa dümdüz bir rotada gittiğim için yol bulucuma/navigasyona bakmıyordum. Şöyle bir göz atayım diyorum. O da ne! Mesafe azalacağına, artıyordu. Arabamı kenara çekip, haritayı küçültünce, bütünü gördüm. Durum anlaşılmıştı... Güney sınırından çıkacağıma, kuzey sınırından çıkmış, güneydeki Dubrovnik yerine kuzeydeki Split yönünde gidiyordum.


Komarna - Slivno
Komarna - Slivno 
Aşağı yukarı 7-8 km. geçmiştim sınırı. Sınırda da fazla beklememiştim. İşin ilginç tarafı bu yanlışlığa sevinmiştim. Artık, o iki güzel koyu tekrar görecek, yerlerini önceden bildiğim için uygun park yeri bulup, fotoğraflarını çekebilecektim. Buna ilaveten, Neum’un, panoramik birkaç pozunu da alacaktım.


Duboka - Slivno
Duboka - Slivno
Köylerin fotoğrafını aldıktan sonra Neum, ardından Bosna Hersek’in güney sınırından Hırvatistan’a giriş ve Dubrovnik’e geliyorum. Gördüğüm koylar, 1.999 nüfuslu Slivno Belediyesi’ne bağlı, Duboka ve Komarna isimli köylermiş.


Komarna - Slivno
Komarna - Slivno

                                                                 ***

Adriyatik Denizi kıyısında bir Hırvat şehri olan Dubrovnik, aynı zamanda Akdeniz’in en önemli turistik yerlerinden birisi. 2011 yılı sayımına göre nüfusu 42.615. Dubrovnik şehri, 1979 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Şehir, Ragusa Cumhuriyeti’nin başkenti olarak özellikle 15. Ve 16. Yüzyıllarda, deniz ticaretine dayanan zenginliği ve yetenekli diplomasisi ile önemli bir gelişme sağlamış.


Dubrovnik - Stari Grad( Eski şehir )
Dubrovnik - Stari Grad( Eski şehir )
7. yüzyılda kurulan Dubrovnik, 1382 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesine girmiş, 1804 yılına kadar her yıl haraç/vergi ödemiş. Venedik ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çatışan çıkarları arasında bir denge sağlayarak, özgür bir devlet gibi yaşamış.
Dubrovnik - Stari Grad ( Eski şehir )
Dubrovnik - Stari Grad ( Eski şehir )
1991 yılında Sırp ve Yugoslav Halk Ordusu tarafından kuşatılan şehir, bombardımanda büyük zarar görmüş. Yenileme çalışmaları 2000’lerin başında biten Şehir, tekrar Akdeniz’in turizm merkezi oldu.

                                                                  ***
Eski Şehir/Old Town/Stari Grad


Dubrovnik - Stari Grad( Eski şehir )
Dubrovnik - Stari Grad( Eski şehir )
Arabamı bıraktıktan sonra, bana en yakın kapı olan Ploce Kapısı’ndan eski şehre giriyorum. En çok kullanılan iki ana kapı, Pile ve Ploce kapıları. Stari Grad, Dubrovnik’in gezilecek en önemli bölgesi.


Dubrovnik - Liman ve St. John's Kalesi
Dubrovnik - Liman ve St. John's Kalesi
Görkemli kapılar, surlar ve köprülerden geçtikten sonra, limana geliyorum. Ön planda palmiyelerin olduğu, yatların demirlendiği liman manzarası harikaydı. Arka planda koyun öbür ucunda, sağlam ve yıkılmaz etkisi bırakan St. John’s Kalesi, adeta bir gövde gösterisi yapıyordu. Limanı çevreleyen karakteristik Dubrovnik yapıları manzarayı tamamlıyordu.

Dubrovnik Surları
Dubrovnik
Dubrovnik


Dubrovnik - St. John's Kalesi ve Surları
Dubrovnik - St. John's Kalesi ve Surları
Şehir yaklaşık 2 km uzunluğunda surlarla çevrili. Kara tarafında 4-6 metre kalınlığında olan surlar, deniz tarafında daha ince. Şehir savunması için koruma ve kule sistemiyle güçlendirilmiş. 

Stradun Caddesi

Dubrovnik - Stradun Caddesi
Dubrovnik - Stradun Caddesi
Eski Dubrovnik’in ana caddesi olan Stradun Caddesi’ndeyim. Cadde boyunca ve caddeye çıkan ara sokaklarda kafeler, lokantalar ve hediyelik eşya satan dükkânlar bulunuyor. Önemli tarihi anıtlar, bu caddenin iki ucunda yer alıyor.

Aziz Blaise Kilisesi( Crkva sv. Vlaha )


Crkva sv. Vlaha - Dubrovnik
Dubrovnik - Aziz Blaise Kilisesi( Crkva sv. Vlaha )
Aziz Blaise Kilisesi, Stradun Caddesi’nde bulunuyor. Dubrovnik’in koruyucu azizinin onuruna, 1715 yılında barok tarzında inşa edilmiş. Eski bir kilise üstüne inşa edilen kilisenin dış kısmı kaleye benzese de,  iç kısmı ve mermer işlemeleri çok güzel.

Çan Kulesi( Gradski zvonik u Dubrovniku )


Gradski zvonik u Dubrovniku - Dubrovnik
Dubrovnik - Çan Kulesi( Gradski zvonik u Dubrovniku )
Kule, 1444 yılında yerel mimarlar Grubacevic, Utisenovic, ve Radoncic tarafından inşa edilmiş. 1929 yılında yıkılma tehlikesi ortaya çıkınca, yeniden yapılmış. İki insan figürü, her saat başı çana vuruyor.

Orlando Sütunu( Orlando Stup )


Orlando Stup - Dubrovnik
Dubrovnik -  Orlando Sütunu( Orlando Stup ) 


Orlando Stup - Dubrovnik
Dubrovnik - Orlando Sütunu( Orlando Stup )

Stradun Caddesi’nde bulunan Sütun, 15. Yüzyılda yapılmış. Sütuna oyulmuş olan Şövalye Orlando, efsaneye göre 9. Yüzyılda, Dubrovnik’i 15 ay süren Sarecen Kuşatmasından kurtarmış. Sütunun tepesinde halk duyuruları için ayrılan bir bölüm var. Dubrovnik Yaz Festivali’nin açılış ve kapanış törenleri burada yapılıyor.

Sponza Sarayı( Sponza Povijesna Vlaha )


Sponza Povijesna Vlaha - Dubrovnik

1516 -1522 yıllarında inşa edilen Sponza Sarayı, şehrin orijinal şeklini koruyan en güzel saraylardan biri. Baş mimar Paskoje Milicevic tarafından tasarlanmış. Gotik ve Rönesans tarzlarının bir karışımı. Şehir protokolü, Dubrovnik Yaz Festivali’nde, bu saraydan halkı ve sanatçıları selamlıyor.

Rektör Sarayı( Knezev Dvor )


Knezev Dvor - Dubrovnik
Dubrovnik - Rektör Sarayı( Knezev Dvor )
1272 yılında Gotik ve Rönesans tarzıyla inşa edilen saray; yangın, patlama deprem gibi nedenlerle büyük hasarlar görmüş. 1436, 1467, 1520 ve 1667 yıllarında yapılan tadilat ve eklentilerde, her mimarın kendi üslubunda kattıkları; ortaya bu mükemmel eserin çıkmasını sağlamış.

Rektör, Dubrovnik’te, şehir yönetiminde en tepedeki kamu görevlisine verilen isim. Rektörün yalnızca bir aylık görev süresi varmış ve bu süre içinde resmi iş dışında saraydan ayrılmasına izin verilmezmiş. İktidarın ve Dubrovnik Cumhuriyeti’nin gasp edilmesini önlemek için bu kural getirilmiş.

Aziz John Kalesi( Mulo Kalesi )


St. John's Fort - Dubrovnik
Dubrovnik - Aziz John Kalesi( Mulo Kalesi )
Limanın girişini kontrol eden ve koruyan bu anıtsal kale 1346 yılında inşa edilmiş. Kalenin iç mekânları, günümüzde, Denizcilik Müzesi ve Dubrovnik Akvaryumu’na ev sahipliği yapıyor.

DUBROVNİK ANEKDOTLARI

1) Dubrovnik merkeze doğru giderken, girişi kaçırıp, Dubrovnik’in dışına çıktım. İyi ki böyle olmuş. Yolun solunda, Dubrovnik’i harikulade manzarasıyla gören bir seyir terası ve park yeri karşıma çıkıyor. Arabamı park ettikten sonra, yamaçlardaki geniş ve rahat taş merdivenleri tırmanıyorum. Merdivenlerde birkaç basamak yukarı çıktım ki, güzel ve makyajlı, 40’lı yaşlarda, zenci değil ama çok esmer diyebileceğim bir kadın gördüm. Başı kapalıydı. Selam verip konuşmaya başladık. Dubaili imiş. Dün İstanbul’daymış. Yarın yine İstanbul’a gidecekmiş. Ben de kendimden bahsettim. Ben merdivenleri biraz daha çıkıp, daha iyi görüntü almaya çalışıyordum. Kadının yanında, ondan 10-15 yaş daha yaşlı makyajsız bir kadın daha vardı. Taksici bir genç de onları bekliyordu. Daha sonra baktığımda, gitmişlerdi. Buradan çok güzel panoramik fotoğraflar çekip ayrıldım.
                                                                                                 
                                                                   ***

2) Otopark yeri bulmaya çalışıyordum. Böyle araba ile döne döne otopark ararken, bir yerde, otoparka girmek için bariyerlerin önünde sıra bekleyen 3-4 arabayı gördüm. Geri geri gidip sıraya giremezdim. Bir tur atıp aynı yere geldim ve sıraya girdim. Arabanın içinde beklerken, zamanı boşa geçirmemek için günlük notlarımı yazdım. Arkasından, park sistemini öğrenmek için bariyerin yakınındaki görevliye gittim.

O sırada, bir araba sıra harici, arabanın kafasını bariyere doğru sokmuştu. Arkamdaki arabadan sarışın, 40’lı yaşlarda, kilolu olmayan bir kadın, o arabaya giderek uyardı ve arabanın uzaklaşmasını sağladı. Bu arada ben de görevliye geçiş sistemini sormuş ve cevabımı almıştım. Bir saati 40 Kuna( 6-7 Euro ) idi. Park ettikten sonra makineye önce saati tuşlayıp, sonra parayı içeri atınca çıkan bileti alıp, arabaya bırakıyoruz.

Ben arabanın yanına dönerken, bu sarışın kadınla selamlaştık, konuşmaya başladık. İtalyan’mış. Kadın esprili ve konuşkandı. Girişkendi de, hatta benim sıram geldiğinde, benim adıma gidip boş park yerinin, yeteri kadar geniş olup olmadığına bile baktı. Biz bunları konuşurken, eşi de arabadaydı. Bu girişkenliği nedeniyle kadına iltifatta bulundum.
Biz konurken bir araba daha kaynak yapmaya çalıştı. Onu da gitti uyardı ve ayrılmalarını sağladı. Yanıma geldi. “Bizim bey otursun, ben her işi hallederim.” Anlamında bir şey söyledi. Ben de esasında hak ettiği için bir iltifat daha yaptım. Derken sıram geldi. Arabama bindim. Acı olan, bir Allahaısmarladık bile diyemedik birbirimize. Ben arabayı park ettiğimde onlar da içeri girmiş ve park etmişlerdi. Ama birbirimizi görememiştik. Oysa ne kadar güzel, ne kadar eğlenceli sohbet etmiştik.

                                                                  ***

3) Park biletine göre 1 saatlik bir zamanım vardı. Eski Dubrovnik’i hızlı adımlarla tanımaya başlıyorum. Her taraf, yani İtalyan mimarisi etkisindeki o muhteşem tarihi binalar; lokanta, kafe, müze veya sergi salonu gibi mutlaka bir aktivitenin konusuydu. Bu yönüyle eski Dubrovnik’de müthiş bir canlılık vardı. Araç trafiği de olmadığı için dar sokaklar bile, masalarla bezenmiş bir haldeydi.

Dubrovnik’te de, her yerde olduğu gibi, birisinden rica edip, fotoğrafımı çekmesini isteyecektim. Cep telefonum vardı, selfi çubuğum da vardı, ama çekilen fotoğraflar, hiçbir zaman makinamın kalitesinde olmuyordu. Üstelik birisinden bir ricada bulunmakla bir anlamda, insanlarla iletişim kurma şansı da oluyordu. Park saatimin dolmasına 30 dakika kalmıştı. Artık dönüşe geçecektim. Arka planda, güzel bir görüntünün olduğu köprü gibi bir yerde de bir fotoğrafım olsun istiyordum. Bana doğru gelmekte olan bir kadına rica edecektim. Meğerse kadın, o sırada fotoğrafını çekmekte olan kocasına poz vermek için benim tarafıma geliyormuş. Dolayısıyla bir şey söylemeden, oradaki bir bankta oturarak, fotoğraf çekimini bitirmelerini bekledim. Kadın 40’lı yaşlarında, sarışın, narin, adam da biraz kilolu ve melez bir esmerliği vardı. Konuşmaları İspanyolcayı andırıyordu. İlginç bir şey oldu… Kadın benden önce davrandı. Ben bankta otururken, kadın bana cep telefonunu uzatarak kendilerini çekmemi istedi. Bundan sonrasını İngilizce konuşmaya başladık. Kadının İngilizcesi benden iyi idi. Ben de kendisine şaka ile karışık, önce onları çekeceğimi, ama ondan sonra da onun( kadının ) beni çekmesini söyledim!

Dört – beş poz çektim. Kadın da beni 4-5 poz çekti. Çok şakacı ve zekiydi, durmadan espri yapıyordu. Kocası da kendisine katılıyordu. Türk olduğumu söyledim. Onlar da Kosta Rikalı imişler. Kadın beni sınava tabi tuttu(!) Ülkesinin yerini sordu. Karaib Denizi’nde bir ada ülkesi olduğunu söyledim. Yaklaşmış, ama bilememiştim. Orta Amerika ülkesiymiş.   Gerçekten çok güzel ve esprili bir sohbetle, iyi vakit geçirmiştik.