3 Haziran 2019 Pazartesi

SULTAN SAZLIĞI VE ALADAĞLAR

SULTAN SAZLIĞI VE ALADAĞLAR


Daha önce de isimlerini duyduğum Sultan Sazlığı ve Aladağlar, gündemime ilk defa 2016 yılında girmişti.

2014 yılında üye olduğum kuş fotoğrafçılığı sitesi "trakus.org", Mayıs-2016'da burası için üç günlük bir kamp düzenlemişti. Kamp yeri olan Ovaçiftlik Köyü, Yeşilhisar ve Yahyalı arasında bir yerdeydi. Tesadüf bu ya, 1980 yılında, henüz mesleğimin ikinci yılında, Yeşilhisar ve Yahyalı'da birkaç ay bulunmuş, eşimle birlikte bölgede güzel anılarımız olmuştu. Dolayısıyla, Trakus kampına katılmak yerine, daha sonra, geçmişi de içine alan farklı bir gezi programı ile buraları ziyaret etmeyi daha uygun buldum.

Sultan Sazlığı - Sultan Marshes

Nihayet geçen sene, 1980 yılındaki gibi, yine bir Eylül ayında bölgeye geldim. Yahyalı'da Derebağ Şelalesi'ni tekrar gördüm. Eşimle birlikte dere boyunca yaptığımız yürüyüşleri, yolda gördüğümüz köylü kadınlarla sohbetimizi ve ikram edilen mis kokulu elmaları hatırladım.

                                                                             ***

Sultan Sazlığı'ndan - Sultan Marshes

Geçen seneki ziyaretimde bir hayli yeni kuş türleri çekmiştim. Bunun yanı sıra, iki gün arka arkaya çıktığım Aladağlar'da kendimi şaşılacak derecede iyi hissettiğimi fark etmiş, daha İstanbul'a dönüş yolundayken, tekrar Aladağlar planları yapmaya başlamıştım.Bir yandan da, dağların verdiği o iyimser havanın sırrını çözmeye çalışıyordum. Eve geldiğimde, daha önce Tahsin ARMAY'ın "EVREN'in SIRLARI ve İNSAN" kitabında böyle bir şey okuduğumu hatırlayıp, kitaba tekrar bir göz attım. Kitaptan, pozitif elektriğin insanda durgunluk, ağırlık ve yorgunluk yarattığını; negatif elektriğin ise insana dirilik, canlılık, huzur ve ferahlık verdiğini; pozitif elektriğin ovalarda ve vadilerde; negatif elektriğin ise yükseklere çıkıldıkça, genellikle 500 metre ile 1500 metre arasındaki yerlerde bulunduğunu tekrar okudum; dağların, yaylaların insanlara neden iyi geldiğini, bir defa daha anlamış oldum.( Sh. 155-159 ).  İTÜ ve sonrasında 1940 yılında Paris Yüksek Mühendislik Okulu'nu bitiren bu değerli insanı, 1999 yılında, görevim nedeniyle tanımıştım. 5 Eylül 2005 tarihinde vefat eden Tahsin ARMAY'ı rahmetle anıyorum. 
 http://www.emo.org.tr/ekler/217ad1dd50c1017_ek.pdf?dergi=261



***
Geçen sene tadı damağımda kalan Sultan Sazlığı ve Aladağlar gezisini bu yıl iple çekmiştim. Mayıs ayı geldiğinde düğmeye bastım. Hazırlıklarımı yapmaya koyuldum. Gezimin ağırlığı, daha önce görmediğim kuş türlerini çekmek üzerine olacaktı. 19-22 Mayıs 2016'daki Trakus Kampı'nda, gözlemlenen türleri inceledim. Kampa katılanların, üç gün boyunca yaptıkları gözlemlerden oluşan bu listeden, bana kertik olan( daha önce görmediğim ) 30 kadar türü not aldım. Her ne kadar bu türleri, geçen sene bana rehberlik yapan Atalay Atasoy ile çekecek olsam da, türleri tanıma adına, dersimi çalışmaya başladım. Bu türlerin; davranışlarını, beslenmelerini, habitatlarını vs. bir deftere yazdım.

22 Mayıs Çarşamba günü yola çıkmayı, üç gece kaldıktan sonra Cumartesi günü ayrılmayı düşünüyordum. Cumartesi erkenden çıkıp, Kula - Gökgöl, ardından Dörtdivan-Yeniçağa-Gerede, burada geceledikten sonra gün boyu arazi yapıp, saat 15-16 civarında İstanbul'a dönüşe geçmeyi de planlamıştım. Hareketime bir hafta kala Sultan Sazlığı - Sultan Pansiyonu arayıp, Doğukan'a rezervasyonumu yaptırdım ve Atalay Atasoy'dan rehberlik hizmeti alacağımı söyledim.

                          1. GÜN                                               

SULTAN SAZLIĞI

22 Mayıs çarşamba sabahı arabamla İstanbul'dan yola çıktım. Google'un haritalar uygulamasını kullanarak Bolu-Gölbaşı-Aksaray üzerinden gittim. 816 kilometrelik yol boyunca 2-3 yerde ya yakıt almak, ya da yüzümü yıkamak ve tuvalete gitmek için mola verdim. 16. 30'da Sultan Sazlığı ve Sultan Pansiyon'a geldim.

Sultan Sazlığı - Sultan Pansiyon

                                                                            ***
Sultan Sazlığı; Kayseri iline bağlı, Develi, Yahyalı ve Yeşilhisar ilçelerinin oluşturduğu üçgen içerisinde yer alıyor. Adını, IV. Murat'ın Revan Seferi'ne giderken, orduya ait hayvanların, aylarca burada beslenmesinden almış.
Sultan Sazlığı -Sultan Marshes

Sultan Sazlığı; tatlı ve tuzlu su ekosistemleri, geniş sazlık ve bataklık alanlar, bu alanları çevreleyen çayır, mera ve step alanları gibi, değişik habitatlardan oluşuyor. Bu özellikleri ve zengin besin varlığı ile Sultan Sazlığı; başta su kuşları olmak üzere yaban hayatı yönünden, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa ve Ortadoğu'nun da en önemli sulak alanlarından birisi. Bölgede beslenen, barınan, konaklayan veya kuluçkaya yatan 301 kuş türü bulunuyor. Kuluçkaya yatan tür sayısı 119.
                                                                            ***
Sultan Pansiyon'da, beni, geçen seneden de tanıdığım Doğukan karşıladı. Önce bir "hoş geldin" çayı içtik. Çay içerken, yine orada çalışan Ali isimli 30'lu yaşlarındaki bir gençle tanıştım. Ara ara buraya gelirmiş. O da, Atalay Atasoy gibi kuş rehberliği yapıyormuş. Eşyalarımı odama yerleştirdikten sonra, arabamın bagajından fotoğraf makinemi almış gidiyordum. Bu arada yanıma yaklaşan Ali; "Abi Kulaklı Orman Baykuşu çekmek ister misin" deyip, beni baykuşun tünediği ağacın yakınına götürdü. Daha önce de Kulaklı Orman Baykuşu çekmiştim, ama Ali sayesinde, ilk defa bu kadar yaklaşabilmiş, meraklı gözlerle bana bakan bu kuşu yakından izleme şansı bulabilmiştim. 

kulaklı orman baykuşu
Kulaklı Orman Baykuşu - Long - eared Owl
Sonra, sazlığın ortasından göle doğru giden 1.500 metre uzunluğundaki ahşap yürüyüş yolu üzerinde ilerledim.

Sultan Sazlığı - Sultan Marshes

Sakin ve sessiz bir şekilde ilerlerken, sazlıklarda bir görünüp, sonra aralarda kaybolan küçük kuşları izlemeye başladım.  
Saz Kamışçını
Saz Kamışçını - Reed Warbler
Gördüklerimin çoğu Saz Kamışçını'ydı. Ama ara ara Bıyıklı Baştankara'ya da rastlıyordum.

Bıyıklı Baştankara
Bıyıklı Baştankara - Bearded Tit
10 saatlik araba yolculuğundan sonra, hemen hemen hiç dinlenmeden, bu defa ahşap platformun üzerinde yürümeye devam ediyordum. Sessiz, sakin ve huzurlu bu ortam, en çok ihtiyacımız olan bir varlığımızı dinlendiriyordu: Ruhumuzu. Haliyle, yürürken ben de kendimi dinlenmiş hissediyordum. 1.500 metrelik parkurun sonunda kamuflajlı iki gözlem kulübesi vardı. Gölde, Macar ördeğinin dışında kayda değer bir şey göremedim, ama kulübede bir tabureye oturup, karşımdaki eşsiz göl manzarasını seyrederek, bu defa hem bedenimi, hem de ruhumu dinlendirdim. 

Macar Ördeği
Macar Ördeği - Red - crested Pochard


Güneş yavaş yavaş alçalmaya başlıyor, ışık gittikçe azalıyordu. Dönüşe geçtim. Yürüyüş platformunu geçtiğimde arka planda karlı dağların bulunduğu bir Saz Delicesi çektim. 

Saz Delicesi
Saz Delicesi - Marsh Harrier
Saat 19'a doğru pansiyona döndüm. Doğukan'a bir porsiyon cıvıklı (kıymalı) pide ve salata sipariş edip, bilgisayarıma fotoğrafları aktardıktan sonra Atalay Bey ile  türlerin tanımını yapacağımızı söyledim. Daha sonra dizüstü bilgisayarımla aşağıya inip, bahçede bana ayrılan masama oturdum. Birkaç dakika sonra Doğukan, yemeği getirdi. Ben de bir yandan yemeğimi yerken, diğer yandan fotoğraflara göz attım.

Gerçi sazlıkların bulunduğu kulübede 5-10 dakika dinlenmiştim, ama bahçede, tabiatın koynundaki bu huzur verici ortamda bunları yaparken, müthiş bir zindelik ve rahatlık hissettim. Sanki  kesintisiz 10 saatlik, 820 km.lik yolculuğu yapan ve ardından dinlenmeden sazlıklarda kilometrelerce yürüyen ben değildim. Tabiatın içinde olmak, geçen sene de kaldığım Sultan Pansiyon'da candan bir ilgi ve misafirperverlikle karşılanmak, bütün yorgunluğumu alıp, beni zindeleştirmişti.   

Sultan Pansiyon'dan
Sultan Pansiyon'dan

Birazdan Atalay Bey geldi. Atalay Atasoy, Sultan Sazlığı'nın güney girişindeki Ovaçiftlik Köyü'nden. Çiftçiliğin yanında, 1992 yılından beri faaliyet gösteren Sultan Pansiyon'un da ortağı. Aynı zamanda profesyonel olarak kuş rehberliği yapıyor. Atalay'la türlere baktıktan sonra, yarınki programımızı belirledik. Yarın sabah, hazırlayıp dolaba bıraktıkları kahvaltılık paketini alıp, Atalay'la Aladağlara çıkacağız.


2. GÜN


ALADAĞLAR

Sabah 06'da Aladağlara doğru yola çıktık. Yahyalı çıkışına yakın bir yerde, sağdaki toprak yola girip, çeşmenin yanından epeyi bir dolaşarak, Yahyalı çıkışına geldik. Burada, çatalın sağından girerek, maden ocaklarına giden yola saptık.  Devamında, sürekli yükselerek, ana asfalttan sola doğru ayrılan toprak yollara girdik. İbibik, Kara Alınlı Örümcekkuşu, Keten Kuşu, Kulaklı Toygar, Taş Bülbülü, Taşkızılı, Alamecek çektik. 
İbibik - Hoopoe
Alamecek - eurasian Crimson winged Finch

Keten Kuşu - Linnet

  1. Kara Alınlı Örümcek Kuşu - Lesser Grey Shrike

Kulaklı Toygar - Shore Lark

Taş Bülbülü - White - throated Robin

Taş Kızılı - Common Rock Thrush
Aladağlar'a özgü güzel türler görmüştük. Bölgede rastlanmakla beraber nadirattan sayılan Küçük Boğmaklı Toygar'ı ise, o kadar uğraşmamıza rağmen bir türlü çekememiştik. Sonunda, dönüşte tekrar aynı yerde aramaya devam etmek üzere yolumuza devam ettik. 

Aladağlar

Aladağlar'da manzara müthişti. Uzaklarda, ama hemen yanı başımızdaymış gibi duran, zirvelerinde ve yamaçlarındaki karlarla Aladağlar; karların erimesiyle oluşan birçok küçük dere, gözümüzün gördüğü her yerde yemyeşil çimler ve otlar, yeşil bitki örtüsünü süsleyen rengarenk çiçeklerle, insanı adeta büyülüyordu. Dağı yavaş yavaş tırmanırken, yolun solunda, böyle bir manzaranın parçası olan bir çoban ve koyunlarını gördük. Uzaktan selam verdik. İsten kapkara olmuş çaydanlığı ateşten alarak kaldırdı ve bizi çay içmeye davet etti. Ramazan'ın ikram ettiği nefis çay eşliğinde güzel bir sohbet oldu. Sonradan öğrendiğime göre, en güzel çay, közde veya tezek ateşinde demlenirmiş. Ateşten simsiyah olan çaydanlıktan ötürü de, içilen bu çaya "kara çaydanlık çayı" denirmiş.    

Aladağlar

Aladağlar
Dağa iyice tırmanmış, zirvenin yakınında bulunan, 2.650 metre irtifadaki, kurşun ve çinko  maden ocağına gelmiştik Burada toprak örtüsü de değişmiş, yer yer karlarla kaplı çorak bir araziye dönüşmüştü. Maden ocağının yakınlarında; Kaya Çintesi, Kara İskete, Sarı Gagalı Dağ kargası, Kırmızı Gagalı Dağ kargası, Kar Serçesi, Duvar Tırmaşık Kuşu gibi yüksek irtifa kuşlarını çektik.

Aladağlar - Yahyalı -Kurşun ve Çinko Maden Ocağı

Aladağlar - Yahyalı - Kurşun ve Çinko maden Ocağı

Rehberim Atalay Atasoy ile

Kaya Çintesi - Rock Bunting

Kara İskete - Red - fronted Serin

Sarı Gagalı Dağ Kargası - Alpine Chough

Kırmızı Gagalı Dağ Kargası - Chough

Kar Serçesi - Snow Finch

Duvar Tırmaşıkkuşu - Wallcreeper
Maden ocağını geçerek zirveye biraz daha yaklaştık. Çok yükseklerde yaşamasıyla bilinen Urkeklik'i ve Büyük Dağ bülbülünü çekmeye çalıştık, ama nafile!

Dönüşe geçtik. Küçük Boğmaklı Toygar'ı bulmayı ümit ediyorduk. Daha önce görüldüğü araziye vardık. Yemek molasından sonra, tekrar aramaya devam ettik. Sonunda, Küçük Boğmaklı Toygar'ı bulduk. Daha doğrusu, bulduğumuzu zannettik. Meğerse çektiğimiz, Bozkır Toygarı'ymış! 

Bozkır Toygarı - Short - toed Lark

SULTAN SAZLIĞI

Sultan Sazlığı

Atalay'la Aladağlar'dan döndükten sonra bu defa, Sultan Sazlığı kuşları olan Sığır Balıkçılı ve Çorak Toygarı'nı bulmaya koyulduk. Yarım saat kadar sonra Sığır Balıkçılı'nı çektik. Çorak Toygarı hâlâ yoktu. Geçen sene de 1-2 saat aramış ve bulamadan İstanbul'a dönmüştüm. 

Sığır Balıkçılı - Cattle Egret

Çorak Toygarı'nı ararken Boz Kaz ve Kızkuşu'na rastladık. Aksilik bu ya, yetmiyormuş gibi, arabanın sağ ön lastiği patladı! Ben daha "ne yapacağız" demeye kalmadan, Atalay sağ olsun, 10-15 dakika içinde, stepneyi yerinden çıkarmış ve lastiği değiştirmişti bile! Ama Çorak Toygarı'nı bulma konusunda inancımızı asla kaybetmedik ve sonunda Çorak Toygarı'nı çekmeyi başardık(!)

Boz Kaz - Greylag Goose

Kız Kuşu - Lapwing
Çorak Toygarı - Lesser Short - toed Lark


Atalay'dan ayrıldıktan sonra, henüz vakit varken, yürüyüş platformundan sazlıkların içine doğru tekrar yürüdüm. Sazlıkların kenarında Bataklık Çintesi'nden başka bir şey göremedim, ama göle bakan kamuflajlı kulübeden Dikkuyruk, Erguvani Balıkçıl, Macar Ördeği, Pasbaş Patka ve Sakar Meke'nin fotoğraflarını alabildim.  

Bataklık Çintesi - Common Reed Bunting

Dikkuyruk - White - headed Duck


Erguvani Balıkçıl - Purple Heron


Macar Ördeği - Red - crested Pochard


Pasbaş Patka - Ferruginous Duck


Pasbaş Patka - Ferrugious Duck

Sakar Meke - Coot

3. GÜN


ALADAĞLAR
Sultan Sazlığı'ndaki bu son günümde, Aladağlar'a yalnız çıkacaktım. Sabah 06'da, daha önce benim için hazırlayıp dolaba bıraktıkları kahvaltı paketini alıp, pansiyondan ayrıldım.  

Yahyalı çıkışından önce, sağdaki toprak yoldan girip, çeşmenin başına geldim. Buradan devam edip, asfalt yolun 300-500 metre önüne çıktım. Maden ocağına giden yoldan devam edip, soldan ilk toprak yola girdim. Yolun biraz ilerisinde uzun bir yalak ve çeşme vardı.

Yolun iki tarafı da, adeta kuş kaynıyordu. Sol tarafta, kısa ağaçlar ve bitkilerle kaplı hafif eğimli yamaçta, ufak kuşlar, ağaçtan ağaca, çalıdan çalıya uçuyor, sessizce besleniyorlardı. Uzaktaki bir ağacın tepesinde bulunan bir taş bülbülünü fotoğrafladım. Yolun diğer tarafından ise bir çinte ötüşünü duyuyor, ama kendisini göremiyordum. "Allah Allah! Nasıl olur, bu kuş kendisini gizlemez, tam aksine ağacın veya çalının en tepesine çıkar, neredeyse sonsuza(!) kadar öter dururdu!" 

Taş Bülbülü - White - throated Robin

Etrafı biraz daha dikkatli inceleyince, Karabaşlı Çinteyi, 1-2 metre yüksekliğindeki bir ağacın tepesinde şarkısına devam ederken buldum. Uzak sayılmazdım, ama birkaç pozunu aldıktan sonra biraz daha yaklaşmayı denedim. Arabadan sessizce inip, beni göremeyeceği bir yerden birkaç metre daha yaklaşabildim. Geldiğim noktadan, fonuyla, ışığıyla, yakınlığıyla ve pozuyla beni memnun eden, içime sinen bir fotoğraf çıktı ortaya.

Karabaşlı Çinte - Black - headed Bunting

Karabaşlı Çinte'nin bulunduğu yerin yakınında, Dağ Mukalliti, Kızıl Sırtlı Örümcekkuşu ve Kızıl Şahin de çektim.
Dağ Mukallidi - Upcher's Warbler

Kızıl Sırtlı Örümcekkuşu - Red-backed Shrike

Kızıl Şahin - Long-legged Buzzard


Yolun biraz aşağısında, üzerindeki üniforma gömleğiyle Orman ve Doğa Koruma'den genç bir memur yanıma gelerek, fotoğraf çekmek için, Orman İşletme Şefliğinden izin almam gerektiğini söyledi. Daha önce de böyle durumlarla karşılaştığım için, bu konuda mevzuat yönünden yeterli ve sağlam bilgiler edinmiştim. Kendisine,  izin konusunun ticari amaçlı çekimler için söz konusu olduğunu, benimse, hobi amaçlı çekim yaptığımı, dolayısıyla herhangi bir iznin gerekmediğini, söyledim. Biraz düşününce aklı yattı ve bir şey demeden ayrıldı.

                                                                            ***

Köşkdere ve Köşkdere Vadisi-Aladağlar

Dün tür ağırlıklı dolaştığımız ve buradaki türleri daha önce çekmiş olduğum için, Köşkdere Vadisi'ne uğramamıştık. Ancak geçen sene zevkle gezdiğimi hatırladığım Köşkdere Vadisi'ni görmeden İstanbul'a dönemezdim. Bu nedenle büyük bir hevesle, Vadi girişindeki dik rampadan aşağıya arabamı sürdüm. Kısa, ama dik rampayı inerken, kar sularının çakıllı toprak yolu yer yer bozduğunu fark edip, dönüşte rampayı nasıl çıkacağımı kara kara düşünmeye başladım!

Köşkdere Vadisi-Aladağlar


Arabayı dere boyunca sürdüğümde, eriyen karların dereyi oldukça büyüttüğünü, yatağına sığamayan kar sularının, ayrı bir nehir gibi toprak yoldan aktığını gördüm. Neyse ki, suyun yüksekliği birkaç santim olan bu yolda arabayı sürmek o kadar zor olmadı. 

Köşkdere Vadisi-Aladağlar

Vadide giderken, geniş bir alanda otlayan koyun sürüsünün geçmesini bekledim. Bu arada çobanla ufak bir hasbihal ettik. Sürüde, 600 koyun ve 400 kuzu varmış. Akşamları koyunları nasıl topladığını, hiç aralarında eksik olup da, aramak zorunda kalıp kalmadığını sordum. Hiç böyle bir sorun yaşanmadığını, koyunların birbirini takip ettiklerini, bu nedenle her akşam eksiksiz toplandığını söyleyince takdir ve hayretimi gizleyemeyip "Vay be!" dedim.  

                                                                                 ***
Ev Kırlangıcı - Common House Martin

Yolun ilerisinde küçük bir su birikintisinin etrafındaki çamura dalışlar yapan kırlangıçlar dikkatimi çekti. Gagalarına çamuru dolduran gidiyor, yerini bir başkası alıyordu. Kısacası, tatlı bir telaş içindeydiler. Yeni inşa edecekleri yuvaları için canla başla malzeme taşıyorlardı. bana da pek aldırdıkları yoktu. Bundan istifade edip, yüzü koyun sürünerek, iyice yaklaşmaya çalıştım. Niyetim hem yaklaşmak, hem de göz hizası çekmekti.   

Kaya Kırlangıcı - Eurasian Crag Martin

 Yemyeşil çimenlerin üzerinde, kırlangıçların bu tatlı telaşını izlemek, onların dünyasına girmek, en az fotoğraflarını çekmek kadar heyecan vericiydi.

                                                                                 ***
Geçen yıl Kaya Sıvacısı'nı çektiğim, yüksek kayalığa geldim. Ama kar sularıyla dolup taşan, genişleyen dere yatağından karşıya geçip, kayalığa yaklaşmak mümkün olmadığı için, dönmeye karar verdim.. Dönüşle beraber, Köşkdere'nin, gözümü korkutan, o dik, dar ve kar sularıyla yer yer bozulmuş, çakıllı rampası aklıma geldi. Acaba arabayı kaydırmadan, patinaj yaptırmadan yokuşu çıkabilecek miydim? Küçük vitesle ve mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde rampaya doğru arabamı sürdüm. Saniyeler sonra, sorunsuz bir şekilde yokuşu çıkıp, ana asfaltın kenarına gelmiştim. 

                                                                                 ***

Kiraz Kuşu - Ortolan Bunting

Dün, rehberim Atalay Atasoy'la, Çizgili Ötleğen'i çekmeye çalışmış, ama başaramayıp, yolumuza devam etmiştik. Bugün de aynı yerde, Çizgili Ötleğen sesini çaldırıp, beklemeye koyuldum. Bir süre sonra, beklediğim kuş yerine, bu sesi merak eden Kiraz Kuşu göründü. Yakından, ama iyi olmayan bir fonda çektiğim Kiraz Kuşundan yarım saat sonra Çizgili Ötleğen geldi. Ağacın dalları arasına ( muhtemelen yuvasına )girip çıktı, sonra sağa sola bakarak etrafı bir kolaçan etti ve "asayiş berkemal" diyerek vakit kaybetmeden ayrıldı. Tabii bu arada ben de 3-5 kare çekme şansını buldum. 

Çizgili Ötleğen - Barred Warbler

                                                                                    ***

Zirveye giden asfalt yolu geçmiş, toprak yola girmiştim. Uzun bir süre bu toz toprak içinde devam ettikten sonra, 2.650 metre irtifada bulunan maden ocağı galerisinin bulunduğu yere geldim. Ocağı geçip, zirveye doğru 300 metre daha tırmanarak, arabamı uygun bir yere bıraktım. Yine dünkü yere gelip, çekemediğimiz Urkeklik ve Büyük Dağ Bülbülü seslerini çaldırarak bir müddet bekledim. Bu arada, dağın yukarısından traktörle aşağı inen iki madenci, Urkeklik'in sabah buralarda olduğunu, biraz daha yukarılara çıkarsam çekebileceğimi söyleyince, toprak yoldan yürümeye devam ettim. 

Aladağlar

Urkeklik'i bulma ümidiyle birkaç yüz metre daha gitmiştim ki, birden sert bir rüzgarla birlikte hava soğudu, gökyüzü karardı, şimşekler çaktı, gök gürledi. Arabam hayli uzakta kalmıştı. Açıkta bulunduğum ve sığınacak bir yerim de olmadığı için "İnşallah bir yağmura yakalanmam" diye içimden geçirdim. Ama yağmurun yağacağı o kadar belliydi ki! Birkaç dakika sonra fırtınayla karışık bir yağmur yağmaya başlamıştı bile. Üzerimde bir polar vardı. Makinayı mı korursun, kendini mi korursun! Böyle şaşkınlık içerisinde, sığınabileceğim bir yer var mı diye dikkatli gözlerle etrafımdaki kayalıkları araştırdım. Nispeten kuytu ve yağmuru almayacağını düşündüğüm hafif korunaklı bir kayanın dibine sırtımı dayadım. Ancak rüzgar olduğu için yine de yağmurdan ıslanmaktan kaçamamıştım.    



Aladağlar

Sığındığım bu kayalıktan hemen çıkıp, daha korunaklı bir yer bulmak için koşarak yukarı doğru çıkmaya başladım. Elli metre kadar sonra böyle bir yer buldum. Kuytu bir yer olduğu için dar ve dik inen yamaçtaki karlar erimemişti. Karların hemen yanındaki kayalığın aşağı kısımları ise, sığınabileceğim bir şekilde hafif girintili ve yağmurdan korunaklıydı. Ben kendimi nefes nefese buraya attığımda, bu defa dolu başladı. Nasıl olsa kendimi korumaya aldığım için, bir süre bu değişken ve ilginç tabiat olayına tanıklık etmenin zevkini/heyecanını yaşadım. Yağmur, dolu ve yine yağmur derken 15-20 dakika sonra güneş açtı ve ortalık güllük gülistanlık oldu!

Aladağlar

Urkeklik ve Büyük Dağ Bülbülü'nü göremeyecektim. Şansımı daha fazla zorlamayıp, Maden Ocağının diğer tarafındaki yer yer karlarla kaplı bölgeye geçtim. Yağmur durmuş, hava açmış, güneş çıkmıştı. Böyle güzel bir ortamda, güneşi arkama alacak şekilde, arabamı karlı alanın yanına çekip, hem bir şeyler atıştırdım, hem de Kar Serçesi'ni beklemeye koyuldum. Çok geçmeden karların üzerinde  önce Kar Serçesi'ni, sonra da Kulaklı Toygar'ı çektim. 

Kar Serçesi - White - winged Snowfinch

Kulaklı Toygar - Horned Lark

Ortam güzeldi. Keşke vaktim olsaydı da biraz daha kalabilseydim. Ama dönüş güzergahında uğramayı düşündüğüm yerler için gecikmemem gerekiyordu. Bu nedenle dönüşe geçip, maden ocağından ayrıldım. Ocağın çıkışında yol kenarında, el kaldıran bir genci gördüm. Arabaya aldığım genç, maden ocağında çalışıyormuş. Birkaç kilometre ileride inecek ve ıspanak gibi yemeği yapılan "Çiriş" otundan toplayacakmış. Madenle ilgili birkaç şey sordum, Kurşun ve Çinko cevheri çıkartıldığını ve Yeşilhisar taraflarında işlendiğini söyledi. İşlenme yöntemi konusunda bir bilgisi yoktu. Genci, toprak yolun bitimine yakın bir yerde bıraktım. 

Asfalt yol başladıktan sonra, artık toz-toprak olmadığı için camları açıp, yavaş bir şekilde ve etrafı gözleyerek, arabayı sürmeye devam ettim. Sağ yanım, aşağıya doğru hafif bir eğimle inen, yarım metre kadar yüksekliğinde çalı, diken ve makiliklerle kaplı bir yamaçlıktı. Her an küçük kuşlardan birini görebilirim ümidiyle, çalıların tepelerine bakıyordum. Ben serçe büyüklüğünde bir kuş görmeye kendimi 

Kızıl Tilki

şartlandırmışken, birden asfaltın hemen iki metre kadar iç tarafında, çalılıklardan bana bakan bir tilkiyle göz göze geldim. Tüm cüssesiyle, konuşan gözleriyle ve kızıl tüyleriyle ortadaydı. Karşılıklı şaşkınlığımızdan önce o silkindi ve yamacın aşağılarına doğru kaçmaya başladı. Bense, doğal ortamında hiç bu kadar yakından bir tilki görmediğim için, neredeyse gözlerimi ovuşturacak kadar şaşırmış ve henüz kendime gelememiştim. Neden sonra, arabayı emniyetli bir şekilde kenara park edip, daha yakından çekmek için makinamla arkasından gittim. Gözden kaybolmuştu, ama yamaçtan aşağıya indikçe, bir yerlerde göreceğimi biliyordum. Bir ara dere boyuna yakın bir yerde gördüm. Tilkinin indiği dere boyu ile aramızda hafif yüksek bir tepe vardı. Tepeyi kendime siper edinerek, tilkiye görünmeden hızla yamacı indim. Tahmin ettiğim gibi tepenin ardından tilkiyi görmüş ve nispeten yakından bir pozunu alabilmiştim.

Kızıl Tilki

Sonrasında tilki ile arazi arkadaşlığımız ilginç bir şekilde devam etti. Gittikçe uzaklaşıyor, her 40- 50 metrede bir dönüp, benim bulunduğum tarafa bakıyor, takip edip etmediğimi anlamaya çalışıyordu. Daha iyi bir pozunu alamayacağımı bildiğim için ben de üzerine fazla gitmiyor, bu zeki ve sevimli hayvanı sadece izlemekle yetiniyordum. Bir süre sonra tilki gözden kaybolunca, yamacı tırmanarak arabama geri döndüm. 

Arabamın yanına döndüğümde bir sürprizle karşı karşıya kaldım. 50 metre ileride park etmiş olan minibüsün içinden bir genç adam inip, bana doğru gelmeye başladı. Biraz yaklaşınca, bu adamın, sabah gördüğüm Doğa ve Orman Koruma görevlisi olduğunu fark ettim. Sabahleyin beni görmüş, izinsiz fotoğraf çekimi yapamayacağımı söylemişti. Elimde olmadan sabahki konuşmayı hatırlayıp "Allah, Allah! Kendisiyle konuşup ikna etmiştim. Yine ne var? Şu memleketimde rahat rahat gezip, istediğim gibi fotoğraf çekemeyecek miyim?" diye içimden söylendim. Doğa Koruma'daki gençle konuşunca, meselenin başka olduğu ortaya çıktı. Bu kardeşimiz, mantar toplamak isteyen minibüsteki akrabalarıyla buraya gelmiş. Ama şimdi 5-10 km. ilerideki evine dönmesi gerekiyormuş. Akrabaları mantar toplamaya devam ettiği için, kendisini  arabayla bırakıp bırakamayacağımı sordu. Böylece, yol boyu mantar sohbeti yaparak, bu kardeşimizi de 5-10. km ilerideki istediği yere bırakıp, Sultan Pansiyon'a döndüm..

Bugünkü Aladağlar gezimle, Sultan Sazlığı ve Aladağlar gezimi bitirmiş oldum. Yarın sabah Pansiyondan ayrılarak, önce Kulu - Gökgöl (Konya)'e, ardından Gerede-Yeniçağa - Dörtdivan'a gideceğim. Ertesi gün öğleden sonra da, İstanbul'a döneceğim.